Sadri Bey öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Merhaba ben Sadri Kuşçu. 1959 Mustafakemalpaşa doğumluyum. Evli ve iki çocuk babasıyım. 1978 yılında amatör olarak başladığımız işimizi 43 yıldır değişime ayak uydurarak geliştirmeye devam ediyoruz.
Nasıl başladınız peki bu mesleğe?
Öncelikle ben bu işi kendim öğrendim yani bir ustam yoktu, bilirsiniz bizim okul zamanlarında dönem ödevleri hazırlanırdı, bir konu seçersin ve onu en ince detayına kadar anlatırsın, dersin hocası da hazırladığın içeriği inceler ve sana notunu verirdi. İşte kendimi ilk keşfetmem o zamanlarda oldu. Hazırladığım dönem ödevlerine kapak yapardım, güzel motifler çizer, onları keçeli kalemler ile süslerdim. Öğretmenimiz benim hazırladığım ödevin sadece kapağına not verirdi, içeriğine bakmazdı bile. Yine yetişebildiğim kadarıyla arkadaşlarıma kapaklar hazırlardım. İşte ilk aslında o dönemde yaptıklarım takdir almaya başladı. Endüstri Meslek Lisesi son sınıfta okurken Tatkavaklı’da arkadaşım Necati Aydın bir bakkal dükkanı açtı, adı Merkez Bakkal. Bana “sen hep kağıtlara yazıp çiziyorsun, şu benim bakkalım camına bir isim yazsana” dedi. Yazayım ama bende malzeme yok, fırça lazım. O zamanlar eşim Bursa Eğitim Enstitüsü okuyordu. Ondan bana samur fırça bulmasını istedim, samur fırça çok özel bir fırçadır. Eşimde o zamandan bu yana çok faydasını gördüğüm Sami Tartan’dan kendi kullandığı bir fırçayı satın alıp getirdi. Bende 250 gr’lık boyalardan alıp 1,5 saat içinde “Merkez Bakkalı Necati Aydın” diye dükkanın camına yazıyı yazdım. Ertesi gün bakkalın yanındaki terzi Aydın usta, bu sefer onun camına yazı yazmamı istedi. Yazıyoruz ama bu iş kaça yapılır, değeri nedir bilmiyorum. Kime iş yaparsak ne verirsen ver diyoruz. Bu iki işyerinden sonra berber vardı aynı meydanda. O da dedi “benim cama yazar mısın” diye, yazdım. Baktım ki bu işin önü açık. O dönemde babam orman işletmesinden emekli olmuş tekel büfesi açmıştı. O dükkanı ikiye böldük. Bir tarafta babam çalışırdı diğer tarafta ben. 80x50 cm ölçüsünde bir cam parçası kestirmiştim, eşimin aldığı samur fırça ile denemeler yapıyordum. Bizim işte en zor harf S harfidir. S harfini herkes yapamaz. O dönemde Mustafakemalpaşa’da bu işi yapan bir aile vardı, onlara gittim, “bu işi nasıl yapıyorsunuz diye sordum” ama bana yardımcı olmadılar, bu olay beni daha da hırslandırdı.
Bende Bursa’ya işinin ehli usta Sami Tartan’ın yanına gittim. Haftada iki gün onun yanına gidip nasıl yapıyor bu işi diye onu izledim ve kendimi geliştirmeye başladım.
1980 yılında İstanbul Kağıthaneye askerlik için gittim. İlk günlerde meslek sahibi olan askerler belirleniyor, komutan “tabelacı var mı” diye sordu, elimi kaldırdım. Bana fırça ile yazı yazıp yazamayacağımı sordu. Yazıyorum deyince bana gerekli olan malzemenin alınması için emir verdi.
Ertesi gün içtimadan sonra beni çağırdılar, komutan çok sert biriydi. “Malzemeler burada, kapıya Levazım Yüzbaşı Osman Erus yazacaksın, sen yazacaksın bende seni izleyeceğim’’ dedi.
20 günlük acemi askerim onun telaşı var ama işimi iyi yapıyorum. Yazıyı yazdım komutan geldi omuzuma dokundu “senin askerliğin burada bitti, artık adamımsın” dedi.
Ben o dönemde yaptığım işte de acemiyim, öğrenmem gereken çok şey var. Bana tam yetki verdi. Bende içtimada “tabelacının yanında çalışan var mı” dedim, 10 kişi el kaldırdı. Aldım onları yanıma. Bize yer verdiler, başladık çalışmaya. İşte ilk işyerini aslında orada kurmuş oldum. Yanıma aldığım askerlerden çok şey öğrendim. Mesela asker buraya altın yaldız yazılacak, nasıl yazılacak derdim, aslında onu yazmayı bende bilmiyorum ama onların çalışma geçmişi olduğu için bende onlardan öğreniyorum işi. Bana komutanım derlerdi, onlar yaparken bende onlardan öğrendiklerim ile kendimi geliştirmeye devam ettim.
Askerlik dönüşünde neler yaptınız?
1983 yılında eşimle evlendik, mesleği gereği tayini Ordu Fatsa’ya çıktı. O dönemde Fatsa’da hiç tabelacı yoktu. Tabela yazanlar şablon ile yazı yazıyorlardı. Fatsa’da Derya Kitabevi diye bir kırtasiye vardı, benden tabela yazmamı istedi. Bende bir şartla yazacağımı söyledim. Fatsa’nın pazarı pazartesi günüydü. Pazartesi günü yazacağımı söyleyip anlaştık. Yazıyı yazmaya başladım, bir ara arkamı döndüm yaklaşık 50 kişi beni izliyor. İşte o gün tabelacılık hayatım resmen başlamış oldu. O işten sonra Ordu, Samsun, Terme, Ünye, Perşembe, Giresun, Trabzon il ve ilçelerindeki otobüs firmalarına yazı yazmaya başladım. Elim o kadar alıştı ki otobüs terminale giriş yapardı, muavin valizleri dağıtana kadar ben otobüsün işini hallederdim. 11 yıl Fatsa’da çalıştım. 1993 yılında memleketimize geri döndük.
Mustafakemalpaşa’da nasıl devam ettiniz mesleğe?
1993 yılında dönünce hemen dükkan açtım. Meltem ismini severdim. Allah bana iki erkek evlat verdi, bende dükkanıma Meltem Reklam ismini verdim.
Bizim başladığımız yıllarda teknoloji böyle gelişmiş değildi. Bizde ustalık vardı her tabelacının kendine has bir stili vardı. Yaptığın iş senin imzandı. Yıllar boyu birçok eleman yetişti yanımda ve bunlardan 3’ü şuan aktif olarak bu işi yapıyorlar. 22 yıl boyunca fırça salladım.
Başladığınız günden bu yana mesleğinizde neler değişti?
Bizim başladığımız dönemde çuval dolusu paran olsa bile yeteneğin yoksa bu işi yapamazdın ama şimdi paran varsa aldığın makineler ile bu işi yapabiliyorsun.
2000 li yılların başına kadar fırça, tabela askısı, spatula ve altın varak gibi malzemeler ile bu işleri yapardık. Emeğe saygı vardı, tabelacılık bir sanattı. Tabelacılık günümüzde çok az kişinin yaptığı bir meslek iken geçmişte büyük kitlelerin yaptığı, yanında eleman yetiştirdiği bir meslekti. Her şeyin elle yapılmasının insana verdiği onur ve gururu yaşadık yıllarca. Birçok insan tanıdık, onlarla çalıştık. Tabelada resim ve yazı görseli en etkileyici faktör olduğu için bu işi yapan insanlar isim isim birer usta olarak anılır ve saygı görürlerdi. Tabi şimdi devir değişti, el işçiliği yok. Ustalık, el işçiliği seri üretime yenik düştü. Tabelacılık mesleği sadece bir adres tamamlayıcı değil, aslında bir kimliğin son noktasının konulmasıdır. Türkçenin doğru kullanılmasına katkısı vardır, iyi bir tabela ürün sattırır.
Meltem Reklam’da sunulan hizmetler nelerdir?
Bünyemizde dış cephe reklam panoları, ışıklı-ışıksız totem direkli reklamlar, çatı reklamları, yol panoları, iç ve dış yönlendirme, araç giydirme, duvar reklamları, kurumsal reklamlar, neon tabelalar, makine parkurumuzda ise CNC-Lazer dış mekan baskı, iç mekan baskı, router kesim mevcut olup çok yakın bir zaman içinde lazer markalama işlemleri yapmaya da başlamış olacağız.
Şuan işin başında oğlum Emrah var, ben biraz kendimi geri çektim. İlerleyen zamanda tamamen ona bırakacağım. Emrah çok yetenekli işle ilgili teknolojiyi çok iyi takip ediyor. El becerisi de üst düzeyde. Geriye dönüş olmaz ama fırça işi bir gün dönerse geri, onu en iyi şekilde yapacak yeteneğe sahip.
Meslek hayatınızda bunu ben yaptım dediğiniz neler var?
Şuan trafik tarafından yasak ama plakaların üzerindeki yazıları kalınlaştırarak daha bir görsel anlam kattığımız kesim işini ben buldum ve ilk başladığımız zaman Türkiye’nin bir çok yerine gönderdim. Kendi fontumuzu kendimiz üretirdik, tabelaya baktığın zaman bunu Meltem Reklam yapmış dedirtebiliyorduk. Mesela mor rengi yapmak çok zordu ama ben kendi formülüm ile her seferinde aynı rengi tutturabiliyordum. Şimdi öyle değil. Bilgisayar yapıyor rengi yani orada da teknolojiye yenildik.
Hiç yanlış yazdığınız bir şey oldu mu?
Olmaz mı çok oldu, yazıyı yazardık aşağıya inip baktığımızda bir harf eksik, hemen onu tiner ya da benzinle siler yeniden yazardık ama telafi edemediğimiz bir hatamız olmadı mesleğimizde.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu işe başlamamın en büyük sebebi eşimdir. İlk yazdığım yazıdaki fırça bana gelmemiş olsaydı belki bu işe başlayamazdım, bu yüzden kendisine çok teşekkür ederim. 40 yıl önce kullandığım fırçayı hala saklıyorum. Eski dönemde bir tıra yazıyı 2-3 günde yazardım, şimdi 1 saatte yapıştırmaya hazır hale geliyor. Çok emek verdik bu işe, iş yaptığımız kişilere değer kattığımızı düşünüyorum. Paşada ekibine de beni geçmişe götürdüğü için teşekkür eder, başarılar dilerim.