otuz beş yaş otuz beş yaş
Öğretmen evi bahçesinde, bir ağaç gölgesinde oturur, yanından eksik etmediği çantasından bir kitap çıkarır ve okumaya başlardı. Öyle bir zamanda rahatsız etmemek için yanına gitmez, uzaktan izlemekle yetinirdim. Ağaçların üzerinde eksik olmayan ve O’nun gelip oturduğunu gören guguk kuşları, kanat çırparak yere iner ve korkusuzca oturduğu masanın ayaklarına sürtünecek kadar yaklaşırlardı kendisine. O, okuma gözlüğünün üzerinden kuşlara bakar, sonra çantasından çıkardığı küçük bir poşet içinde taşıdığı buğday tanelerini kuşların önüne serpiverirdi. Hızlı hızlı yemleri toplamaya çalışan açgözlü kuşlar, yerde yemler azaldıkça birbirleri gagalayarak kaçırmaya çalışırlardı. Bir defasında şöyle demişti: ”Kuşlar da tıpkı insanlar gibi... Yiyecek bolken, gayet güzel geçiniyorlar; ama yemleri azaldıkça birbirlerine saldırmaya başlıyorlar.” Çok farklı bir insandı. Yüreğinde, sadece insan sevgisi değil, tüm canlılara karşı sonsuz bir sevgi taşıyordu. Çevresini kirletenlerden, kaldırımda yürümesini bilmeyenlerden, her türlü kabalıktan, trafik kurallarına uymayan sürücülerden, kamuya ait yaya kaldırımlarını şahsi malıymış gibi kullanan ve mallarını kaldırıma çıkaran esnaftan şikâyetçiydi. Bunları zaman zaman İlkadım Gazetesi’ndeki köşesinde açıkça dile getirirdi. Kuruluşundan beri TEMA vakfının Mustafakemalpaşa temsilciliği görevini yürütüyordu. Çocukların sevgili TEMACI Dede’siydi.  Hiç üşenmeden okul okul dolaşır;  vakfın etkinlikleri kapsamında, bilgilendirme amaçlı söyleşiler yapardı. Yumuşak, duygulu sesiyle karşısındaki kitlenin kavrayış düzeylerine göre konuşur, Türkçeyi de çok düzgün kullanırdı. Ağacı sevmenin ve ormanları korumanın önemini anlattıktan sonra sözünü genellikle şöyle bağlardı “Çocuklar! Eğer o güzelim ağaçları sevmez, ormanlarımızı bilinçsizce yok edersek; bu güzel yurdumuz sonunda –eliyle başına vurarak- benim şu kafam gibi kel kalır.” Çocuklar gülüşmeye başlardı. O güzel insan, izin verirseniz, biraz daha yakında tanıtmak isterim. Necati Özyiğit; Büyük Çerkez Sürgünü sırasında (1864), Anadolu’ya sürülen ve Osmanlı Devleti tarafından önce Rumeli’ye yerleştirilen, sonra, 93 Harbi sonunda toplanan Berlin Konferansı’nda alınan karar gereği, ikinci kez bir sürgüne tabi tutulunca, Bursa’nın Kirmasti ilçesinin Kadirçeşme Köyü’ne gelip yerleşen bir ailenin sonraki kuşaktan çocuğu olarak 1948 yılında dünyaya geldi. Baba Aziz ve anne Bayramhan’ın dört erkek çocuğundan biriydi. İlkokulu köyünde, ortaokulu ise Edremit’te yaşayan Abdullah dayısının yanında tamamladı. Sonra eğitimine devam etmek için tekrar ailesinin yanına dönerek Mustafakemalpaşa Sanat Enstitüsü’ne kaydoldu. Aldığı, 27 numaralı diplomasında; “ihtisas bölümü demircilik” diye yazıyordu. Bir iş bulabilmek umuduyla kalkıp Bursa’ya gitti. Birkaç ay, Devlet Su İşlerinde çalıştıktan sonra, 1970 yılında işçi olarak Almanya’ya gitti. Yine o dönemde, ailesini göndererek, ileride eşi olacak olan Fatma Hanım’ı istetti. İki aile arasında söz kesildi. 1972’de Necati Bey, Almanya defterini kapatarak Türkiye’ye döndü ve Fatma Hanım’la evlendi. Evlendikten İki ay sonra da askerlik çağrısı alınca, hemen Sivas - Temeltepe’ye giderek acemi birliğine teslim oldu. Acemi birliğindeki dağıtımdan sonra Ankara’da Genel Kurmay Başkanlığı’nda yazıcı er olarak askerliğini tamamladı. Şimdi ciddi olarak hayata sarılmanın zamanıydı. Çünkü O artık bir babaydı. Sorumluluğu daha da artmıştı. Kalıcı bir işte çalışmak, ailesine bakmak zorundaydı. Bu kez Bursa’da TOFAŞ fabrikasında işe başladı. Bu fabrikada tam 22 yıl kesintisiz çalıştı ve 1998’de emekli olunca ailesiyle birlikte gelip Mustafakemalpaşa’ya yerleşti. Geçen yıllar içinde üç çocukları olmuştu: Hanife, Uğur ve Hülya. Necati Bey, sonunda işinden emekli olmuştu; ama hayattan emekli olmaya hiç niyeti yoktu. Emekli de olsa yapabileceği bir işi, bir uğraşı olmalıydı. Onun parayla pulla da işi yoktu. İçinden gelerek ve gönüllü olarak bir şeyler yapabilirdi. Sonunda 1998’de TEMA vakfı gönüllüsü oldu, Bununla da yetinmeyip TEMA vakfının Mustafakemalpaşa temsilciliği görevi üstlenerek ilçede bir büro açtı. Belediye iş hanındaki o tek odalı temsilcilik bürosu O’nun kendisiyle baş başa kalarak hayatı sorguladığı bir mekâna dönüşmüştü. Orada hem kendisinin hem insanlığın dünü, bugünü ve geleceği üzerine; düşünüyor, okuyor, araştırıyor ve yazıyordu. Bu ilçenin çok az sayıdaki üretken aydınlarından biriydi. Yazık ki hayatının bu en verimli çağında, hiç beklenmedik bir zamanda, 15 Aralık 2015 tarihinde aramızda ayrıldı. Her zaman rahmetle, saygıyla ve özlemle anacağız. Necati Bey; iyi bir eş, iyi bir baba, örnek bir insan ve duyarlı bir vatandaş olarak yaşadı. Mustafakemalpaşa Belediyesi de ölümünden sonra, o güzel insanın adını bir çocuk parkına vererek sonsuza dek yaşatmak yolunda güzel bir adım attı. Çocukları çok seven ve onlar tarafından da çok sevilen Necati Bey’in adını yaşatmak için “Çocuk Parkı”ndan daha iyi bir yer bulunamazdı. Belediye başkanı Sayın Sadi Kurtulan’ı ve bu yolda emeği geçen herkesi içtenlikle tebrik ediyorum.  
Editör: Haber Merkezi