Mustafakemalpaşa'da Gün Sisli Başladı Mustafakemalpaşa'da Gün Sisli Başladı

Bu yazıda dijital okuryazarlığın kullanım amaçlarına göre hayatımızı kolaylaştırmak adına bizlere kazandırdıkları veya hayatımızdan neleri götürdüğünü inceleyeceğiz.Salgın öncesi Türkiye’de 3 birimde yapılan bir araştırmaya göre günde ortalama 2 saat 46 dakika sosyal medyada, 3 saat 9 dakika televizyon başında ve 1 saat 15 dakika ise müzik dinlemek üzere zaman geçirmekteyiz. İnternetin öngörülen kullanıcı sayısına ulaşma hızının ve insanları etkileme gücünün tahmin edilenden çok daha fazla olduğunu düşünecek olursak zamanımızın büyük bir kısmını bu ortamlarda geçirdiğimizi rahatlıkla söyleyebiliriz.Dijital dünya 90’lı yılların başlarından itibaren insanların hayatına girmeye başlamıştır. Başlangıçta teknoloji ile birlikte kısıtlı alanlarda boy gösteriyor iken zamanla gelişim göstererek insanların temel alanlarının neredeyse tamamını sarmalamış ve insanların hayatlarıyla ilgili deneyim ve bütünsel bilgiye rahatlıkla ulaşmalarını sağlayacak en önemli seçenek haline gelmiştir.Dijital teknolojinin bir sonucu olarak; okuma, dinleme, izleme vb. Alanlarda gazeteler, televizyonlar ve diğer medya yayınları dijital dünyada faaliyet göstermekle birlikte, insanların seyahat planlarını ve alışverişlerini sanal ortamlarda yapabilmelerine olanak tanımıştır. Dolayısıyla dijital dünya temel insan ihtiyaçlarının neredeyse tamamında yer almaya başlamıştır. Bu durum beraberinde insanları sanal dünyanın içerisine hapsetmekle birlikte ruhsal bir yalnızlığa doğru sürüklemektedir. İnsanlar ellerinde cep telefonu ile sınırları belirsiz bir halkanın etrafında özgürce hareket ettiklerini sanmaktadırlar. Oysaki başta uyku ve yemek düzenini bozmakla birlikte zamanımızın çok büyük bir bölümünü harcadığımız bu düzen aile içi iletişimi de zedelemektedir. Sanal kalabalıklar içinde bizleri yalnızlığa iten bu durum önlemi alınmadığı içindir ki bu sanal bağımlılık zamanla psikolojik hastalıklar literatüründe yerini almış ve çeşitli tedavi yöntemleri geliştirilmeye başlanmıştır.

Dijital bilgi, verilerin sembolik bir temsili anlamını taşımaktadır. Okuryazarlık ise , bilgiyi okumak, tutarlı bir şekilde yazmak ve yazılı kelimeyi eleştirel olarak düşünme becerisini ifade etmektir. Buna rağmen insanların çoğu okuryazarlığı sadece sanal dünyada bir etkileşim aracı olarak görmektedir. Bizlerin temel ihtiyaçlarını belirleme konusunda uzman kişiler, kurumlar ve şirketler reklam, mail ve kişisel bilgilerine ulaştıkları insanlara ilettikleri smsler yoluyla algılamızı yönlendirmeye ve bizlere neyin faydalı olup olmayacağını belirlemeye başlamışlardır. Buna bağlı olarak kendi kararlarımızı özgürce veremediğimiz bu dünyada hanelerimiz ihtiyacımız olmayan ürünler yığınına dönüşmektedirler.

Sosyal medya hesaplarının üye sayısına ve kullanım sıklığına bakıldığında insanların günde ne kadar internette vakit harcadıklarını ve dijital dünyanın hayatımızı nasıl ele geçirdiğini rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Bu durum başta insanlara olan güveni düşürmekte ve sosyal aktivitelere olan ilginin azaltmasına sebep olmaktadır.Bilgisayar ve tablet dışında mobil sosyal medyayı neredeyse hepimiz kullanmaktayız. Telefonlar elimizin bir uzantısı olarak avuçlarımızın içinde bir yuva oluşturmuş durumdalar. Kısa bir süre dahi telefonu bırakıp kendimizi dinleyemiyoruz. Öyle büyük bir alışkanlık yumağına dönüşmüş durumda ki bir süre bakmasak sanki bir şeyler kaçıracakmışız hissi oluşuyor insanda.

Yine salgın öncesi bir araştırmaya göre mobil sosyal medya kullanıcı sayısı dünya genelinde 3,48 milyar olduğu belirtilmektedir. Bu veriye salgın sonrası evde geçen zamanı da eklediğimizde çok daha yüksek bir rakam çıkacaktır ortaya.Bütün bunların ışığında dijital dünyayı ve onun getirdiği nimetleri en optimum şekilde kullanırsak hayatımızdaki etkileri hep pozitif sonuçlara yol açacaktır. Üç aşamalı olarak hayatımıza sokacağımız bu optimizasyon; teknolojiyi anlama, geliştirme ve üretme üzerine kurulu olmalıdır. Dijital dünyadan kendimizi soyutlamanın mümkün olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek, olumsuz etkilerini daha en başında farkına varmak ve kontrolsüz bir hayatın içine sürüklenmemek için kendimize az önce saydığım üç yöntemin etrafında bir kullanım alışkanlığı kazandırmalıyız. İçinde bulunduğumuz bilgi çağında bizim bilgiye ulaşma ve bu doğrultuda bir iletişim ağı kurma konusunda göstereceğimiz gayret bu süreci yönetmek için ihtiyacımız olan bilinçli kullanıcı olmanın meyvelerini elbette verecektir. Dijital okuryazar olarak amacımız, ulaşacağımız bilgi ile becerilerimizi geliştirmek ve sorunlara çözüm üretebilmek olmalıdır. İçinde bulunduğumuz bu dönemde kendimizi evlerinde kapana kıstırılmış gibi hissetmemek için mümkün olduğunca motivasyonumuzu kontrol ederek çağa ayak uydurmak için elimizden geldiği kadar dijital okuryazarlığı en verimli haliyle hayatımıza dahil etmeliyiz. Geçerliliğini koruyan bir istatistiğe göre sadece 50 milyon kullanıcıya ulaşmak telefon için 75 yıl, televizyon için 13 yıl, internet için ise 5 yıllık bir çalışmayla mümkün oldu. Dünyanın en büyük sosyal ağı facebook için ise bu rakama ulaşmak tek başına sadece 3 yıl sürdü. Bu verilere göre değerlendirecek olursak kaçımız dijital okuryazarlığa sahibiz?

Unutmamalıyız ki Dijital okuryazarlık, bilgiye ve iletişime sahip olmak/olmamak değil, bilgiyi ve iletişimi doğru biçimde kullanmak ve geliştirmek için var olmalıdır.

Editör: Haber Merkezi