Çankırı’dan gelerek İstanbul’a yerleşen üç çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak, 1867 yılında dünyaya gelen Tevfik Fikret, 11 yaşında iken Galata Sultanîsine girdi. Aynı yıl içinde, Hacca giden dayısı ve annesi orada, kolera salgınında öldüler. Onlarla giden kız kardeşi ise, hasta olarak İstanbul’a dönebildi. 12 yaşında öksüz kalan Fikret’e ve kardeşlerine anneanneleri baktı. 2. Abdülhamit tarafından sürgüne gönderilen ve 19 yıl sürgünde kalan babası ise, bir daha geri dönemeden, 1905’te Antep’te öldü.  

Lise dördüncü sınıf öğrencisi iken, ilk şiiri, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlanan Fikret, liseyi birincilikle bitirdiği yıl, önce Hariciye kaleminde, daha sonra Maarif kaleminde çalıştı. Bu arada bir yandan da Servet-i Fünûn dergisinin yazı işleri sorumluluğunu üstlenmişti. Bu dergi çevresinde toplanan ve aynı adla anılan edebî ekolün yani Servet-i Fünûn Edebiyatı’nın en önemli temsilcisiydi.

Tanzimat’la başlayan modernleşmeye bağlı olarak, sanat ve edebiyat alanında da,  köklü bir değişme ve yenileşme hareketi başladı. Fikret, bu süreçte, yeni şiir anlayışının öncülüğünü üstlenerek, şiirimize pek çok yenilikler getirdi. Şiiri düzyazıya yaklaştırdı, divan edebiyatından uzaklaşarak batılı nazım şekillerini kullandı, “sanat için sanat” anlayışından “toplum için sanat” anlayışına geçti.

“Sis, Tarih-i Kadim, Rubab-ı Şikeste, Han-ı Yağma, Promete” başlıklı şiirlerinin, 100 yıl sonra, bugün bile hem güncel hem klasik olarak okunabilmesi, onun, çağının çok ilerisinde bir düşünceye sahip olduğunun bir göstergesidir. Galata Sultanisinde öğretmenlik, müdürlük ve Robert Kolej’de Türkçe öğretmenliği de yapan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle, Mustafa Kemal başta olmak üzere, dönemin pek çok aydınını etkiledi.

Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal,1918 yılında, ziyaret etmek amacıyla,  Fikret’in, planını kendisinin çizdiği ve Aşiyan (Yuva)  adını verdiği evine giderken, yanındakilere şöyle diyordu: “Ben, inkılâp ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında, elbette Aşiyan gelir.”   

İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine, 2. Meşrutiyet’in ilânından 13 gün önce, “Millet Şarkısı” marşını yazdı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı.  Fikret, bu şiirinde: “ Millet yoludur, Hak yoludur tuttuğumuz yol / Ey Halk yaşa, ey sevgili millet yaşa, var ol!” nakarat beyitleriyle, gelecek güzel günlere olan umut ve heyecanını dile getirdi.

 Trablusgarp ve Balkan savaşını bahane ederek meclisi geçici olarak fesheden İttihat ve Terakki yönetimine, “Doksan Beşe Doğru” şiiriyle karşı çıktı. Onları, Osmanlı-Rus savaşını gerekçe göstererek anayasayı askıya alan ve meclisi fesheden, böylece, 33 yıl sürecek bir istibdat devrini başlatan 2. Abdülhamit’e benzetti: “ Otuz üç yıl acı çektik, tam otuz üç yıl / Ama bir ders alabildik mi ki bundan / Heyhat! Ne bir ders ne kararlaştırılmış bir fikir.”

Bir süre sonra, İttihat Terakki’nin yolsuzlukları ortalığa dökülünce, bu kez, ünlü “Han-ı Yağma” şiirini yazarak, yöneticilere açıkça: “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin!” diye seslendi.

Fikret; bu tür şiirleriyle yöneticilerin öfkesini üzerine çekerken, Deistik bir bakış açısıyla, tüm dinlere eleştirel yaklaşan bazı düşüncelerinden ötürü de muhafazakâr kesimden sert eleştiriler aldı. Bu eleştirilerden biri de şair Mehmet Akif’ten gelmişti. Akif’in “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı şiirinde, kendisine yönelttiği sert ve suçlayıcı eleştirisine, “Tarih-i Kadim’e Ek” şiiriyle, karşılık verdi.  

Öğretmene Şiddette Tutuksuz Yargılama Olmayacak Öğretmene Şiddette Tutuksuz Yargılama Olmayacak

Tevfik Fikret, 19 Ağustos 1915’te 47 yaşında iken, şeker hastalığından öldüğü zaman, Aşiyan’ın bahçesine gömülmeyi vasiyet etmesine rağmen, Eyüp’teki aile mezarlığına defnedildi. 1961’de mezarı, oradan alınarak, Aşiyan’ın bahçesine nakledildi.

Editör: Haber Merkezi