Dünya var olduğu günden bu yana insanoğlu bilgiye hep ihtiyaç duydu. Bilinmeyeni bilme ve öğrenme arzusu insanı belirsizlikten çekip aldı. Dün öğrendikleri bugünü anlamaya yetmedi, bilginin ve hayatı kolaylaştırmanın bir yolunu hep bulmaya çalıştı. Ateşten yararlanmaya, toprağı işlemeye başladığı ilk günden itibaren hep bir adım ileri gitti. Bireysellikten kopup toplu yaşama; ulaşımdan, iletişime; ev aletlerinden, fabrikalarda çoklu üretime; tüketici değil üretici topluma doğru hep bir gelişme yaşandı. Tüm bunlara bakıldığında çağın bir gerekliliği olan teknoloji ve onun getirdiği gerekliklere uyum sağlamak ve gelecek için yetişecek bireyleri bu çağa uygun dijital okur yazarlığı olan ve teknolojik gelişmelere açık bireyler olarak yetiştirmek oldukça önemlidir.
2000’li yıllardan itibaren ise hayatımızın büyük bir bölümü tamamen değişti, işler daha da kolaylaştı. 21.yüzyıl olarak bilinen bu çağda teknoloji inanılmaz bir hızla tüm dünyayı sarmaya başladı.
Eğitimden, sağlığa bilgi teknolojilerine, basılı yayınlar üzerinde saklanan birçok bilgi dijital platformlarda saklanarak hız ve zamandan tasarrufu sağladı.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken iki kuşak birden çatışmaya başladı dijital yerliler ve dijital göçmenler.
Kimdir bu dijital yerliler ve dijital göçmenler?
Bunu en iyi açıklayan ve alınyazında en çok kabul gören dijital yerliler ve dijital göçmenler konusunda birçok çalışması bulunan Prensky günümüz kuşağını, çevrim içi ortamda büyüyen çocukları tanımlamak için zorluk yaşandığını belirtmektedir. Bu konuya derinlemesine çalışan Prensky en uygun isimlendirmenin, dijital dilin bu kuşak tarafından ana dil olarak konuşulmasından dolayı “dijital yerli” (digital native) olmasının uygun olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. Prensky’nin günümüzdeki bireyleri teknolojilerle büyüyen bu kuşak için kullandığı “dijital yerli” kavramı günümüzde bu kuşağı nitelemek için kullanılan en yaygın olarak kabul görmüş kavramdır. Dijital göçmenler ise yirmili yaşlar sonrasında teknoloji ve internet ile tanışan, teknolojik araçların kullanımı ve teknolojiyi öğrenmede zorluk yaşayan ya da çeşitli uyum sorunlarıyla karşılaşabilen, teknoloji okuryazarlığı dijital yerlilere oranla daha düşük durumdaki bireyleri tanımlamaktadır. Bu iki kuşağın bir arada yaşamasından doğacak çatışmalar da normal kabul edilmektedir. Teknolojiyi sonradan görmüş nesil şu anki bireyleri eleştirmekte ve onları dijital ortamdan soyutlamanın çözüm olacağını düşünmektedir. Oysa geçmiş dönemlere bakıldığında insanoğlu var olduğu günden bu yana bilgiye hep ihtiyaç duymuş, hayatını kolaylaştıracak çözümler aramış ve bulmuştur. Dijital göçmen olarak tabir edilen şu anın ebeveynleri ve eğitimcileri kendi dönemlerinden örnekler vererek günü yorumlamaya çalışmaktadır. 21.Yüzyılda hızla değişen ve gelişen teknoloji kuşaklar arasında uçurumlar yaratmıştır. Bu uçurum, bireylerin hayatları üzerinde çeşitli etkileri olmaktadır. Teknoloji çağında doğan birey ile teknolojiliyi hiç görmemiş ya da ucundan yakalamış nesil arasında büyük farkların ve farklı beklentilerin olması normal kabul edilebilir. Dolayısıyla doğar doğmaz kendilerini gelişen ve değişen hayatın içinde bulan bireylerin hayata bakışları da önceki kuşaklara göre farklı olmaktadır. Gelişen ve değişen dünya üzerinde bütüncül bakıldığında yeni teknolojilerin etkisiyle yeni gereksinimler ortaya çıkmaktadır. Teknolojinin aynı kalmadığı her gün gelişerek devam ettiği gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir unsurdur.
Çocuk yetiştirmenin ya da öğrenciyi en iyi eğitme konusunun dijital ortam ve teknolojik aletlerden uzak tutmak olduğu varsayımı üzerine tartışmalar yaşanmaktadır.
İçinde bulunduğumuz çağdan çocukları soyutlayarak yasaklar koyarak cezalandırmak ya da aksine ödül olarak vermek yanlış bir tutumdur. Uzmanların bu dünyanın artı ve eksilerini araştırırken vurgu yaptıkları nokta; dijital dünyadan çocukları tamamen soyutlamanın çocuklara yapılacak bir kötülük olduğu hususudur. Çocukların bu dünya ile ne zaman tanışması gerektiği konusunda kesin bir yaş sınırından bahsetmek mümkün olmasa da birçok kaynakta 3 yaştan önce dijital araçlardan uzak durulması, çocuğun sanal oyunlarla yedi yaşından önce tanışmaması, 16 yaştan önce sosyal medya hesaplarının açılmaması önerilmektedir. Uzmanların üzerinde durduğu bir diğer konusu ise
hangi yaş grubu ne kadar süreyi ekran başında geçirebilir sorusudur. Uzmanlara göre; 0-3 yaş çocuklar olabildiğince ekrandan uzak tutulmalıdır. 3-6 yaş çocuklar için günlük toplam süre 20-30 dakikayı, 6-9 yaş çocuklar için günlük toplam süre 40-50 dakikayı, 9-12 yaş çocuklar için günlük toplam süre 60-70 dakikayı, 12 yaş üzeri çocuklar için günlük toplam süre 120 dakikayı aşmamalıdır.
Tam ortası ne tam olarak bilmesek de bu veriler ışığında bakıldığında dikkat edilmesi gereken önlemler arasında ‘yaş, kontrol, sınır” anahtar kelimeleri ön plana çıkmaktadır. Teknolojinin ve dijital dünyanın sürekli gelişerek ve kendini yenilenerek hayatın içerisinde daha görünür olması ve kullanımının hızla yaygınlaşması ile tüm dünyanın teknoloji üzerinden oluşturduğu ortak bir kültür meydana gelmiştir. Bu ise çağın oluşturduğu bir yaşam biçimi ve alışkanlıklar bütünü olarak adlandırabileceğimiz dijital kültürdür. Tüm bu gelişmelere bakıldığında günümüzde, son teknolojik ilerlemelerin etkisi ile dijitalleşen bir dünya görülmektedir. Her alanda dijitalleşme başlamış ve dijital kültür, bilgi toplumunun ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.
Bu kültürün dışında çocuklar ve öğrenciler yetiştirmeye çalışmak boşa kürek çekmek olacaktır.
Editör: Haber Merkezi