MUSTAFAKEMALPAŞA

İnci Taneleri'nden Yılmaz Güney'e

Kanal D’de yayınlanan ve büyük ilgiyle izlenen “İNCİ TANELERİ” dizisini, pek çok insan gibi ben de izliyorum.

Abone Ol

İzlerken; dizide geçen bir sözcük, bir espri yahut bir olay, bir anda beni alıp eskiden izlediğim Yılmaz Güney filmlerine götürüyor. Bu durumda, dizinin senaristi ve başrol oyucusu Yılmaz Erdoğan’ın Yeşilçam sinemasının Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney’den bir hayli etkilenmiş olduğunu düşünüyorum.

Daha, dizinin ilk bölümünde Erdoğan, şöyle bir cümle kuruyor:  “Adım Âzem… Eskiden A’nın üzerinde şapkası vardı, sonra kaldırdılar.” Yılmaz Güney’in de yapımcı, yönetmen, senarist ve başrol oyuncusu olduğu,  “ARKADAŞ” filmindeki adı, Âzem’dir. Yılmaz Güney, filmin başında, kendisini telefondaki Melike Demirağ’a tanıtırken: “Adım, Âzem… A’nın üzerinde şapkası var.” Der.

Dizinin ilerleyen bölümlerinde ise pek çok benzerlik beni bu kez Yılmaz Güney’in “BABA” filmine götürüyor. Bu filimde, Yılmaz Güney,  cezaevindeyken,  kendisine ve ailesine çok iyi bakılacağı, çocuklarının okutulacağı sözü verilmesi üzerine, başkasının işlediği suçu üstlenir. Uzun yıllar içeride yatan Yılmaz, cezaevinden çıktığında, yuvasının dağıldığını görür. Kendisinden önce tahliye olan cezaevi arkadaşlarının yardımı ile artık birer yetişkin insan olan oğlunu ve kızını bulmaya çalışır. Oğlu, suçunu üstlendiği kişi tarafından suç âlemine sürüklenmiş, kızı ise kötü yola düşmüştür.

Yılmaz Erdoğan da işlemediği bir suçu üzerine almış ve uzun yıllar cezaevinde yatmıştır. O da çıktığında, emniyet müdürü olan eski bir öğrencisinin yardımıyla, izlerini kaybettiği, yetişkin birer insana dönüşmüş olan oğlunu ve kızını arar. Onun da oğlu, mafya tipi bir çetenin içine itilmiş ve suça bulaşmış bir sabıkalıdır. Kızının ne olduğunu dizinin ilerleyen bölümlerinde göreceğiz.

İnci Taneleri dizisinin senaryosunu yazarken Yılmaz Erdoğan’ın, Yılmaz Güney filmleri yanında, yönetmen ve senarist Yavuz Turgul’un, “GÖNÜL YARASI” filminden de bir hayli esinlendiği söylenebilir. Şöyle ki:

Gönül Yarası filminde Şener Şen, Güneydoğu’da bir köy okulunda öğretmendir. Emekli olunca, 15 yıllık bir ayrılığın ardından İstanbul’a döner. Onun da bir oğlu ve bir kızı vardır. Boş durmaktan sıkıldığı için, geceleri bir arkadaşının taksisinde çalışmaya başlar. Bir akşam, taksisine aldığı, bir pavyonda şarkı söyleyen Dünya ile tanışır. Dünya, psikopat kocasını terk etmiş, küçük kızıyla İstanbul’a gelmiş. Bir otelde kalmakta ve akşamları da bir barda, şarkı söylemektedir.

Şener Şen, Dünya’yı kocasından korumak ve küçük kızı otel odalarından kurtarmak için anne ile kızı, kendi evine alır. Saygın bir kişiliği olan emekli bir öğretmenin kızı yaşındaki, çocuklu bir kadını evine alması, çocukları ve arkadaşları tarafından hoş karşılanmaz. Fakat o, buna rağmen, onları korumaya kararlıdır.

Şimdi de diziye bakalım… Yılmaz da tıpkı Şener Şen gibi, emekli olamasa da, emeklilik yaşını geçmiş bir öğretmendir. O da 10 yıllık bir ayrılığın ardından cezaevinden çıkıp İstanbul’a gelir. Kaldığı otelde kızı yaşındaki Dilber’le tanışır. Dilber de Dünya gibi, kocasını terk etmiş, otelde kalan ve geceleri de bir müzikholde, dans ederek hayatını kazanmaya çalışan sorunlu bir kadındır. O’nun da psikopat kocasına bıraktığı bir oğlu vardır. Taksicilik yapan Şener Şen gibi, Yılmaz da boş durmayıp, zengin bir ailenin şımarık kızına özel ders vermektedir. Her iki öğretmenin de eczacı arkadaşı vardır.

Dünya’nın filimde okuduğu “Etek sarı sen etekten sarısın” türküsü ile dizide, Yılmaz’ın okuduğu Sözleri şair Ahmet Selçuk İlkan’a, bestesi Yılmaz Tatlıses’e ait olan “Hâtıran yeter” adlı şarkı arasında da,  yüklendikleri işlev açısından, bir benzerlik ilişkisi düşünülebilir.

Senaryodaki benzerlikler bir yana; Yılmaz Erdoğan’ın;  Bir Demet Tiyatro’daki Mükremin Çıtır ve Vizontele’deki Deli Emin gibi komik tiplemelerde olduğu kadar, “İnci Taneleri” gibi dram türündeki bir dizide üstlendiği Âzem rolünde de oldukça başarılı… Dizinin yapımında emeği geçen herkesi içtenlikle kutluyor ve izlemeye devam diyorum.