Anna Coleman Watts Ladd maske yaptığı bir asker ile

Engin Sökmen - Mustafakemalpaşa’nın Yaşayan Hafızası Engin Sökmen - Mustafakemalpaşa’nın Yaşayan Hafızası
  Tarih boyunca yapılan savaşlar sona erdiğinde,  savaşa katılmış olanlarda maddi ve manevi izler bıraktı. Osmanlı Devletinin de katıldığı I. Dünya savaşı sona erdiğinde cephelerden dönen askerlerin büyük çoğunluğu bunalımda idiler. Özellikle bu askerlerden savaş esnasında bir uzvunu kaybedenlerle, yüzlerinden ağır bir biçimde yaralanmış olanlar görünüşlerinden dolayı halkın içine dahi çıkamıyorlardı.  İşte böyle zor zamanlarda yüreğinde iyilik olan insanlar ortaya çıkarak acıları bir nebze olsun gidermeye çalıştılar. Bu kişilerden birisi de “Anna Coleman Watts Ladd” isimli heykeltıraştır. Amerikan vatandaşı olmasına rağmen eşi Fransız olduğundan 1917 yılında Fransa’ya yerleşmiştir. 1. Dünya Savaşı'nda ağır bir şekilde yaralanan ve yüzleri neredeyse tanınmaz halde olan Fransız askerleri için yeteneğini kullanarak maskeler yapmış ve bu askerlerin halkın arasına rahatlıkla girmesine imkân sağlamıştır. Böylelikle birçok askerin psikolojisini düzelterek hayatını değiştirmiştir. Bu yardımsever ve kadirşinas davranışı nedeni ile Fransa hükümeti 1932 yılında Anna Coleman Watts Ladd'i onurlandırarak Fransa Onur Alayı'nın bir şövalyesi ilan etmiştir. Anna Coleman Watts Ladd'in hayatını her okuduğumda bana Mustafakemalpaşa Demireli köyünden yüreği iyilik dolu bir insan olan Ali Atalay’ı hatırlatır.  Yıllar önce Demireli köyündeki mütevazı atölyesine girdiğimde ve konuştuğumuzda hissettiğim ilk duygu yüreğindeki samimiyetin sözlerine yansıması oldu. Ali Atalay’ın uğraştığı protez işi bir aile mesleğidir. Birinci Dünya Savaşı ve ardından Milli Mücadele sonunda savaş alanlarındaki askerlerimizden birçoğu yaralı olarak memleketlerine döndüler. Ancak bu kahraman askerlerimizin birçoğu el ve ayaklarını kaybetmişlerdi. Engelli halen gelen bu askerlerimizin hayatlarını daha iyi şartlarda devam ettirebilmeleri için Almanya’dan İstanbul’a protez ustaları getirilir. Bu ustalardan mesleği öğrenmeleri için de yanlarına Türk ustalar verilir. Alman ustaların yanına verilen kişilerden biriside Ali Atalay’ın dayısı olan Mehmet Salim idi. Alman ustalardan bir yıl boyunca öğrendiği protez işini, İstanbul Divanyolu semtinde açtığı atölyesinde devam ettirir. 1940’lı yıllarda işleri yoğunlaşınca tek başına üstesinden gelemez ve Mustafakemalpaşa’dan kayınbiraderi Hasan Atalay’ı yanına çağırır. Hasan Atalay eniştesine yardım etmeye başlar. Protez yapmayı ve işin inceliklerini öğrenir. Dört yıl boyunca çalışır. Fakat bu süreçte II. Dünya Savaşının getirdiği ağır ekonomik şartlar ve İstanbul gibi büyük bir şehirdeki yaşam zorlukları nedeni ile tekrar Mustafakemalpaşa Demireli köyüne geri dönerek çiftçilik yapmaya başlar. Hasan Atalay Demireli köyünde çiftçilik yapmaya başlamış ve öğrendiği protez işini bırakmıştır. Fakat bir gün köyde bir ayağı olmadığı için bunalıma giren ve köy minaresine çıkarak bağırmaya başlayan bir genci, “senin için İstanbul’dan gelen ustaya protez tahta ayak yaptıracağız” diyerek sakinleştirirler. Hasan Atalay’a giderek durumu anlatırlar. Hasan Atalay protez yapmayı bıraktığını ve İstanbul’da iken de tek başına protez yapmadığını söylemesine rağmen köylülerin ısrarına dayanamaz ve gence protez yapmayı kabul eder. Uzun yıllar sonra ve tek başına üretmesine rağmen, yaptığı tahta ayak protezi engelli gence çok iyi uyum sağlar. Bu başarılı protez yapımı Mustafakemalpaşa ve çevre illerde kısa sürede duyulur. Bir çok kişi engelliler için Hasan Atalay’a başvurarak protez yapımı için istekte bulunurlar. Hasan Atalay protez yapımında sadece Mustafakemalpaşa’daki kişilere değil Balıkesir, İzmir ve İstanbul gibi uzak yerlere de sipariş yetiştirmeye çalışan bir iş yoğunluğu ile karşılaşır. Hasan Atalay’ın yaptığı protezler Balıkesir’de bir doktorun ilgisini çeker ve kendisine ortaklık teklifi gelir ama kabul etmez. İşleri yoğun olduğu için çocuklarını yanına çırak olarak alır. Hasan Atalay’ın 1937 doğumlu oğlu Ali Atalay İlkokulu yarıda bırakarak babasının yanında çıraklığa başlar. Babasından mesleğin inceliklerini öğrenir. 1958 yılında askerden geldikten sonra da babasının atölyesine önce ortak olur ve daha sonrada kendisi devralır. Artık boynuz kulağı geçmiştir. Babasından öğrendiği protez işini daha da geliştirir. Çünkü bu işi yapmanın sadece bir meslek olmadığı, yetenek yanında bir sanatçı bakış açısı ile çalışmak gerektiğini kavramıştır. Kendisine siparişe gelen engelli kişinin ayağının kesiliş durumuna göre ayağı alçıya alıp, kalıbını çıkarıp ölçüsünü yazdığı kartonu duvara asıp işe başlar. Artık iyi bir marangoz, becerikli bir saraç, demire iyi tav veren bir demirci velhasıl usta bir sanatçı gibi çalışmaktadır. Günde 10-12 saat arası çalışan bir emekçidir. Bu tempo ile 20 günde bir ayak protezini bitirmektedir. Söğüt ağacından üzeri kösele ile kaplanmış ve çelikle sağlamlaştırılmış tamamen el yapımı protez ayağı bitirir. Son aşama kişinin protezi takıp denemesi ve yürümesi ile son bulur. İşte o an Ali Atalay’ın yüzünde beliren tebessüm ve yüreğindeki ferahlık, asla bir para kazanma sevinci değildir. O bir insana tekrar yaşama sevinci ve özgürce yürüyebilme fırsatı vermiştir. Bu mutluluk onun mesleğinin en güzel yanı idi. Babasından aldığı eğitimle yeterli parası olmayanlara dahi hizmet etmekten çekinmedi. Bir iki defa parasının ödenmeyip aldatılmasına rağmen insanlara güvenmekten asla vazgeçmedi. Gazilere ücretsiz protez yapmaktan büyük mutluluk duydu. Gelişen teknoloji ve devletin protez paralarını karşılaması nedeni mesleğine olan ilgi son yıllarında azaldı ise de asla işini bırakmadı. Çünkü o Mustafakemalpaşa ve bölgenin son protez yapan kişisiydi. 8 Şubat 2012 de vefat ettiğinde belki Anna Coleman gibi şövalye ilan edilmemişti ama o tüm Mustafakemalpaşa’nın ve özgürlük verdiği insanların gönlünde bir kahramandı. Onu unutmadık. Halİt ERSÖZ
Editör: Haber Merkezi