“Çıraklığını yapmadığın işin ustası olamazsın” “Çıraklığını yapmadığın işin ustası olamazsın”
Merhaba Murat Bey. Sizi tanıyabilir miyiz? 30 Ağustos 1972 yılında Mustafakemalpaşa’da doğdum. Mustafakemalpaşa’da eğitim aldım ve Adalet Yüksek Okulu’ndan terkim. 2 çocuk sahibiyim. Oğlum evli, kızım ise üniversite son sınıfta okuyor. Bir de torunum var. İş hayatına atılmanız nasıl oldu? 1985 yılında ilçede bir avukatın yanında çalışmaya başladım. 1991 yılında adli işlerle ilgili danışmanlık ofisi açtım. 1997 yılında ise Mustafakemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı’na zabit katibi olarak göreve başladım. 2009 yılında İstanbul Beyoğlu Adliyesi dolandırıcılık sahtecilik bürosuna atandım. Adliyelerin birleşmesiyle birlikte 2011 yılında Çağlayan Adliyesi’ne geçtim. 2013 yılında tekrar ilçeye döndüm ve 2014 yılında da emekli oldum. Emeklilik sonrasında adliye karşısında Eldem Danışmanlık adı altında danışmanlık hizmeti vermeye başladım. Halen bu işimi sürdürüyorum. Çalışma süreciniz nasıldı, neler yaptınız? Mustafakemalpaşa’da 2 yıl yetkili müdür olarak çalıştım. Geri kalan tüm iş hayatımda zabıt katibi olarak çalıştım. İstanbul’da kaldığım sürede Çağlayan Adliyesi’nde Yasa Yolları Bürosu’nda çalışıyordum. Bu büro Türkiye’de tekti. Sonrasında bu bürolar kapatılarak istinaf mahkemeleri açıldı. O dönemde mahkeme kararlarının incelemesini yapan bir ekiptik. Mahkeme hakimlerinin hatalı kararlarını bularak itiraz ediyor ya da temyiz ediyorduk. Çok fazla karara etki ettiğimiz oldu. Tüm çalışma hayatınızda aklınızda kalan, ilginç gelen davalar var mı? Tabi ki çok farklı durumlarla karşılaştık. Benim savcımın nöbetçi olduğu haftada Cübbeli Ahmet Hoca’nın tutukluluğunun uzatılması vardı. O davadaki tutuklamanın uzatılmasında mütalaayı ben yazmıştım. İstanbul’da dolandırıcılık bürosunda çalışırken 2009 yılındaki değeri 1.5 milyar dolarlık bir soruşturma dosyasını incelemiştik. İstanbul’un köklü ailelerinden abla kardeş birbirini dolandırmışlardı. Birisinin adına, eniştesi tarafından vakıf kurulmuş, tüm mallar ve paralar aktarılmıştı. O dönemlerde basında bu durum çok yer almış ve çok konuşulmuştu. Birlikte çalıştığınız ve şu anda Türkiye’de tanınan isimler oldu mu? İstanbul DGM’de Cumhuriyet savcısı olarak en uzun süre görev yapan savcı olarak Selim Berna Altay, meşhur Susurluk Kazası’nın savcısı İmdat Kaçan ve Anadolu Başsavcı Vekili Abdurrahman Üşenmez. Bu 3 isimle de Mustafakemalpaşa’da çalışmıştım. Savcılarımızın hepsi birbirinden değerli ancak belirttiğim 3 isim Mustafakemalpaşa’da çok güzel hizmetlerde bulunan ve bana da büyük katkıları olan isimler. Şu anda neler yapıyorsunuz? Uzun yıllar bu alanda çalıştığım için gerek Mustafakemalpaşa’da gerekse de İstanbul gibi yerlerden çoğu kişi öncelikle bana danışır. Cezaların infazına baktığımdan dolayı ceza alan ya da ceza alacak kişiler de bilgi almak adına bana başvuruyor. Mahkeme ve savcılık ile ilgili konularda sürecin nasıl olacağını aktarıyor ve resmi yazışmaları da yaparak bu konuda destek sağlamaya çalışıyorum. Önceliğim insanları doğruya yönlendirmek. Danışan kişi sayısı günde 30-40 kişiye kadar çıkabiliyor. Çok yorucu ama çok da doyurucu bir iş yapıyorum diyebilirim. Akşam eve geldiğimde pek çok kişinin derdini halletmiş, sorununu çözmüş oluyorum. Adli işlerde 35 yılı geride bıraktım. Ama hiçbir zaman bıkmadım ve işimi severek yaptım. Hala içimde bu enerji var. Mustafakemalpaşa’da benim verdiğim hizmet boyutunda hizmet veren başka birisi yok. Bu konuda deneyim de çok önemli. İşin içinden geldiğim için bu konuda iddialıyım diyebilirim. Çalışmaya başladığımız ilk dönemlerde savcılarımız bize şöyle derdi; Adalet için adaletli çalışan, cenneti hak eder ve söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Biz çalışmalarımızda hep bu sözleri göz önünde bulundurduk. Size gelen kişilerin çözemedikleri dertleri var ve aslında hepsi bir sorun yaşıyor. Bu hikayelerin size olumsuz bir etkisi olmuyor aksine yardım etmek sizi daha mutlu ediyor diyebilir miyiz? İnsanların öyle hakları var ki bunları bilmiyorlar. Örneğin bir kişi hapis cezası almış. Ancak talep ettiğinde hapis cezası para cezasına ya da denetime dönebiliyor. Bu sağlandığında o kişinin 90 gün özgürlüğünü ona veriyorsunuz. Şu anda insanlar 2 gün karantinaya dayanamazken bir kişiye 90 gününü vermek başta ona, sonrasında ise ailesine mutluluk veriyor. Bu da bizim işimize mutluluk katıyor. Bu durumun örneklerini burada da çok yaşadık. Peki, sürekli değişen düzenlemeler, yasalar… Tüm bunları takip etmek zor olmuyor mu? İşimiz gereği takip etmek zorundayız. Akşam eve geldiğimde zamanımı buna ayırıyorum. Bu aslında benim için bir dinlenme. Her şeyi planlı programlı yaptığım için hem aileme zaman ayırabiliyorum hem de mesleğimin gerekliliklerini yerine getirebiliyorum. Geleceğe yönelik bir hedefiniz, amacınız var mı? Vatanıma ve milletime yönelik sunulabilecek bir hizmet verildiğinde yerine getirmek istiyorum. Benden ne istenirse, onu yapmaya hazırım. Sağlığım el verdiği müddetçe hizmet vermek istiyorum. Peki, siyasi alanda bir hedef var diyebilir miyiz? Kendim özellikle bir istemem ancak halk isterse ve bir zorunluluk hissedersem siyasete girebilirim. Son olarak Mustafakemalpaşa’yı değerlendirmeniz gerekirse neler söylersiniz? Mustafakemalpaşa bulunamaz güzellikleri olan bir yer. Doğasıyla varlıklarıyla eşsiz bir yer fakat biz bunun farkında değiliz. İstanbul’a gittiğimde Mustafakemalpaşa nüfusunun 2 katı kadar Türkiye genelinde olduğunu öğrendim. Gittiğim her yerde Mustafakemalpaşalı birisiyle tanıştım. Ancak nedense bu kişiler, dışarıda kendini gizliyor ve birbirimizi tutma gibi durumu yok. Bu büyük bir eksik. İlçede dedikodu boyutu da çok fazla. Mustafakemalpaşa Deresi aslında ilçe için bir nimet. Burası İstanbul’da olsa o dere bölgesi gelir sağlayan ve insanların nefes alabileceği bir alan olurdu. Ama ne yazık ki değerlendiremiyoruz. Paylaşımlarınız için çok teşekkür ediyorum. Ben de çok teşekkür ediyorum.
Editör: Haber Merkezi