Şah Cihan ve Mümtaz Mahal

  14 Şubat tarihi tüm dünyada Sevgililer Günü olarak kutlanırken büyük bir tüketim çılgınlığını da beraberinde getiriyor. Daha önceleri kutlanmayan ve günümüzde hediye ile özdeşleşen Sevgililer Günü insanların zihninde ise, kapitalizmin bir oyunu mu? Sorusunu da beraberinde getiriyor. Sevgi ve aşk üzerine tarih boyunca birçok olay ve trajediler yaşanmıştır. Günümüzde aşkı anlatırken kendi tarihimizden olan örnekleri hep hatırlıyoruz. Ferhat ile Şirin ve Kerem ile Aslı’nın aşkları nesillerden nesillere aktarılırken yüce bir duygu olan aşk kavramını daima diri tutuyor. Bugünkü yazımda Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 Türk devletinden birisi olan, Babür İmparatorluğunda yaşanmış unutulmaz bir aşk ve sevgi öyküsünü aktarmaya çalışacağım.

Cumhurbaşkanlığı forsundaki16 Türk devletinden birisi olan, Babür İmparatorluğunun bayrağı

Sular Altındaki Osmanlı Adası Sular Altındaki Osmanlı Adası
  Babürler, Hindistan’da, Çağatay Türklerinden Bâbür tarafından kurulmuş 16 Türk kökenli devletten birisi. 1526-1858 yılları arasında hüküm süren Türk devleti Bâbürlüler,  Pakistan ve Hindistan’ı kapsayan büyük imparatorluklarını başkentleri Agra’dan yönetmişlerdir. Babürler Hindistan’da kültür ve medeniyetin gelişmesinde de büyük rol oynamıştır. Bâbürlü devletinin dördüncü hükümdarı Nûreddin Cihangir’in eşi Racpût Prensesi Manmati’den 5 Ocak 1592 de Lahor’da dünyaya gelen oğlu Khurram küçük yaşlardan itibaren iyi bir askerlik eğitimi almış. Ve gençlik dönemlerinden itibaren babası yanında savaşlara katılmıştır. 1616 yılında Ahmednagar Kalesi’ni fethedince babası tarafından kendisine “Şah Cihan” unvanı verilmiştir.    

Şah Cihan ve Mümtaz Mahal

  Şah Cihan 15 yaşında iken dillere destan bir güzelliğe sahip 1593 doğumlu, İranlı soylu bir alenin kızı olan Encümend Banu Begüm ile nişanlanır. Bu nişandan 5 yıl sonra 20 Mayıs 1612’de evlenirler. İnanılmaz güzellikteki geline “Sarayın Gururu” anlamına gelen “Mümtaz Mahal” lakabı verilir. Şah Cihan babası Cihangir’in 1627 yılında vefatının ardından taht mücadelesinde kardeşlerine üstün gelerek “Ebü’l-Muzaffer Şehâbeddin Muhammed Sâhib-kıran” unvanıyla Bâbürlü sultanı olur. Hükümdarın büyük bir aşkla bağlı olduğu çok güzel ve akıllı bir kadın olan Mümtaz Mahal,  Şah Cihan’ın en gözde eşi, en sadık arkadaşı ve hem de danışmanıydı. Şah Cihan ve Mümtaz Mahal evlilikleri boyunca sevgi dolu mutlu bir hayat yaşarlar. Mümtaz Mahal bu mutlu evlilikte tam 14 çocuk dünyaya getirir. Ancak çocuklarının sadece 7 tanesi yaşama tutunabilmiştir. 1631 yılında orduları ile Burhanpur’a sefere çıkan Şah Cihan yanında dokuz aylık hamile eşi Mümtaz Mahal’i de götürür. Sefer sırasında Mümtaz Mahal, 14. çocuğunu dünyaya getirirken hayatını kaybeder. O dönem inanışına göre çocuğunu dünyaya getirirken ölen kadının kutsal olduğuna inanılıyordu. Fakat Hükümdar Şah Cihan en gözde eşi, en sadık arkadaşı Mümtaz Mahal’in ölümü ile büyük bir yıkım yaşar. Halkının karşısına çıkmaz ve devletin işleri ile ilgilenmez. İki yıl boyunca Mümtaz Mahal’in yasını tutar. Danışmanların uyarılarına rağmen, devleti yönetmenin kendisi için hiç önemi kalmadığını ve yaşamın kendisi için tüm anlamını yitirdiğini ifade eder.  Bir yıl süren bu bunalımdan büyük kızının çabalarıyla kurtulur ve tekrar devleti yönetmeye başlar. Ama artık tek bir amacı vardır, eşi Mümtaz Mahal adına bir anıt yaptırmak. Mümtaz Mahal’e layık en güzel eseri yaptırmak için her yere haber gönderir. Kendisine sunulan 2000’e yakın planı inceler. Yamuna Nehri’nin kenarına yapılacak anıt mezar inşaatı için mimar ve ustalardan oluşan bir heyet kurulur. Anıt, Şah Cihan’ın odasından eşini izleyebilmesi için Yamuna Nehri kıyısına yapılacaktır. Fakat bu alan balçıklı bir zemin olduğundan, batma ve kayma tehlikesini bertaraf etmek için önce geniş bir çukur kazılarak içi kayalarla sağlamlaştırılmış ve bu zemin üzerine bina yapılmaya başlanmıştır. Bina inşaatında Osmanlı, İranlı, Suriyeli ve Hintli usta ve sanatkârlar birlikte çalışırlar. Bağdat’tan hattat, Buhara’dan kakma ustası, İstanbul’dan kubbe ustası, Semerkant’tan minare yapımcısı, Kandahar’dan taş ustası, Şiraz’dan çizim ustaları getirtilir. Rivayetlere göre Mimar Sinan’ın öğrencilerinden biri olan Mehmet İsa Efendi ve Semerkant’lı Mimar Muhammed Şerif de görev alır. Yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe inşasında yine Mimar Sinan’ın öğrencilerinden olan İstanbullu İsmail Efendi çalışır. Kubbesi üzerinde altından bir âlem vardır. İstanbul’dan Hattat Settâr Efendi tarafından Türbenin iç ve dış çevresine Yasin Suresi, beyaz mermerin içine siyah mermer oyularak yazılır. 305x580 metre dikdörtgen yapıdaki Tac Mahal ve 33 metre yüksekliğindeki taç kapıları olan anıtın inşaatında günde yaklaşık 20.000 işçi ve taşları taşımak için 1000 fil çalışır. Anıtın inşaatı 22 senede tamamlanır. Anıt inşaatında kubbeyi desteklemek için yapılan iskelenin inşaatın bitiminde sökümünün beş yıl süreceği bilgisi üzerine Şah Cihan, halka söktükleri tuğlaların kendilerinin olacağı emrini verir ve iskele halk tarafından bir gecede sökülür.

Taç Mahal 1860

 

Tac Mahal

  Şah Cihan’ın Mümtaz Mahal için yaptırdığı anıta Tac Mahal ismi verilir. Tac Mahal’in şeffaf mermer iç duvarları, yakut, safir, pırlanta, zümrüt, akik, firuze, sedef ve inci ile süslenmişti. Tac Mahal günün doğumunda pembe ve güneş doğduktan sonra beyaza ve ay doğduğunda ise altın rengine dönüşür. Tac Mahal kubbesi ve köşelerindeki beyaz mermerden 4 minaresiyle, hangi taraftan bakarsanız bakın simetriktir. Minareleri depremde yıkılırsa binaya zarar vermesin diye dışa doğru eğik olarak inşa edilmiştir. Solunda bir camii, sağında ise misafirhane ve havuzlarıyla büyüleyici bir bahçesi vardır. Kırmızı taştan yapılmış muhteşem bir dış kapısı vardır. Tac Mahal’in duvarlarında, binlerce akik, sedef ve firuze, 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet çok iri inci bulunur. Tac Mahal bittikten sonra aşkın ve sevginin ölümsüz olduğunu ortaya koyan muhteşem bir yapı olarak meydana çıkmıştır. Şah Cihan her gün bu muhteşem yapıyı seyrederek aşkı eşi Mümtaz Mahal’i hatırlamaktadır. Kendisi için de Tac Mahal’in bir benzerini siyah mermerden yaptırmayı düşünür. Ancak bu proje devlet bütçesini zora sokacağından devlet erkânı karşı çıkar ve Şah Cihan tahta indirilip oğlu Alemgir tahta çıkarılır. Şah Cihan Agra Kalesine hapsedilir ama bu durumdan asla şikâyetçi olmaz. Geri kalan hayatını Tac Mahal’i izleyerek ve eşini düşünerek geçirir. Rahatsızlanıp yatağa mahkûm olduğunda dahi önüne ayna koydurur ve ölümüne kadar Tac Mahal’i aynadan seyretmeye devam eder. Hayatını kaybedince aşkının yanına defnedilir. İki âşık ebedi olarak birbirlerine kavuşurlar.  

Mümtaz Mahal ve Şah Cihan’ın sandukaları

Bu ölümsüz aşk ve sevginin ifadesinin doruk noktası olan Tac Mahal için İngiliz Lord Edward Lear’ın sözü ile yazımızı noktalayalım.  “İnsanlar ikiye ayrılır. Tac Mahal’i görenler ve görmeyenler.” Halit ERSÖZ
Editör: Haber Merkezi