Eylül ayında sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın New York’taki Türk Evi’nde konuk ettiği İngiltere Başbakanı Johnson ile görüşmelerinde gündeme gelen ‘’SULTAN ve REŞAT’’ adlı iki gemimizin hikayesi ile tarih serimize başlıyoruz.
Tarihsel bütünlükle donanma ihtiyacımız çok daha eskilere dayansa da 1911 Eylül’ünde Osmanlı Devleti İtalya ile giriştiği Trablusgab Savaşında yaşadığı büyük mağduriyet nedeniyle açık ve bariz bir şekilde yeni ve güçlü bir donanmaya ihtiyaç duyunca, dönemin ‘’Süper Gücü’’ İngiltere’ye başvurarak iki süper zırhlı savaş gemisi sipariş etti. Dönemin Osmanlı padişahı V. Mehmet (Mehmet Reşad) gemilerin alınabilmesi için devlet hazinesinin gerekli bütçeye sahip olmaması sebebiyle geniş çaplı bir bağış kampanyası başlatılmasını emretti. Tüm bu girişimler sonucu büyük bir bütçe ile İngiltere ile anlaşılmıştı.
İngiltere de ise bu teklif aranılan bir fırsattı ve gemiler neredeyse hazırdı. Osmanlı Devletinin donanmaya en çok ihtiyaç duyduğu yıl olan 1911 de Güney Amerika ülkesi Brezilya’da aynı sorundan muzdaripti. Arjantin ile giriştiği amansız mücadele için İngiltere’ye Osmanlı Devletinden daha önce iki gemi sipariş etmiş ancak mali nedenlerden dolayı vazgeçmek zorunda kalmıştı. İngilizler ise Brezilya için hazırlamak üzere oldukları bu gemilerin Osmanlı Devletine verilmesini uygun gördüler.
1914 yılında teslimi ön görülen anlaşma gayet açıktı ve ücret peşin ödenecekti. Kaderin bir cilvesi olarak 1914 yılı Dünya Savaşı’nın patlak verdiği dönüm noktası olmuştu. Bu gelişmeler ışığında Osmanlı Devleti rakip Almanya ile yakınlaşınca İngilizler büyük bir tereddütte düştüler.
Gemilerin son taksitini ödedikten sonra (tam olarak yedi yüz bin lira) Osmanlı Devleti Bahriye Nazırlığı (Donanma Bakanlığı) gemilerin 2 Ağustos 1914’te teslim alınacağını duyurdu. Osmanlı Devletini temsilen Bahriye Nazırı Rauf Bey (Rauf Orbay) aynı tarihte Newcastle’a ulaştı.
Dengelerin değiştiği yeni konjektürde İngilizler olası bir cephede karşısına çıkması muhtemel bu iki son teknoloji gemiyi teslim etmek istemiyordu. 3 Ağustos 1914’te İngiltere Başbakanı Churchill’in açıklaması ile ‘’Sultan Osman ve Reşadiye’’ isimleri verilen bu iki gemiye el konulduğu resmi olarak açıklandı. Osmanlı delegeleri uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde şiddetle durumu protesto ettilerse de kimse oralı dahi olmadı. Dünya siyasetinin yönlendiricisi ‘’Süper Güç’’ İngiltere savaş ortamından da ziyadesiyle faydalanarak paraları ödendiği halde gemilerimizi teslim etmedi. Osmanlı Devleti ise tüm bu gelişmeler sonucunda daha kuvvetli bir şekilde Almanya saflarına doğru sürükleniyordu.
Yaşanan tüm gelişmeler Osmanlı Devleti aleyhine gelişirken, iki Alman zırhlısı Goben ve Breslau İngiliz limanlarını bombaladıktan sonra peşlerine de İngilizlerin Akdeniz donanmasını takarak Çanakkale üzerinden Osmanlı Devleti’ne sığındı. Aslında bu hepimizin bildiği Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına katılma hikayesiydi. Bu hikayenin ‘’Sultan ve Reşat’’ ile bağlantısı ise tam olarak bu noktada başlıyordu. İngilizler bir nota ile derhal gemilerin kendisine teslimini talep edince Osmanlı Devleti bu gemilerin, parası ödendiği halde teslim edilmeyen ‘’Sultan ve Reşat’’ yerine satın alındığını açıkladı ve gemiler Yavuz ve Midilli isimlerini alarak gönderlerine çekilen ay yıldızlı sancağımız ile Donanma’yı Hümayun’a dahil edildiler. Ne olursa olsun Osmanlı Devleti’nin savaş dışı kalmasını çıkarlarına daha uygun gören İngiltere bu durumu sineye çekmek zorunda kaldı. Sonrası zaten herkesin malumu, Osmanlı Devleti Almanya saflarında İngilizlere rakip olarak savaşa dahil olmuştu.
Peki parasını peşin ödediğimiz o iki gemiye ne mi oldu? İngilizler yapımı tamamlanan ‘’Sultan’’ adlı gemimizi ‘’Agincourt’’ adını vererek envanterine dahil edip savaşta aktif olarak kullandılar. ‘’Reşat’’ ise savaş ortamında yaşanan aksaklıklar nedeniyle tamamlanamadı ve söküldü. Yaptığımız peşin ödemelere gelince de Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından sonra son taksitini Mayıs 1954’te ödediğimiz Osmanlı’dan miras kalan dış borçlarımız kapsamında İngiltere ile anlaşılarak borcumuzdan düşüldü.
Tarih tekrar tekerrür eder mi bilinmez ama ABD ile yaşanan ve önemli bir bütçe ayırarak ödemeler yaptığımız F-35 meselesi (ABD bu uçakları bize teslim etmekten vazgeçtiğini açıklamıştı) bize neler yaşatır hep birlikte izleyip göreceğiz ancak ABD’ye bu hikaye ile tekrar hatırlatmış olalım Türkiye Cumhuriyeti ne dün nede bugün kendi haklarından vazgeçmedi öyle veya böyle F-35 sorunu da Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi devlet menfaatlerimiz doğrultusunda mutlaka çözülecektir.
Bunlar da ilginizi çekebilir