Son günlerde ABD ile F-35 krizi yaşıyoruz. A.B.D Savunma Bakanlığı, Türkiye'nin F-35 programına katılımının askıya alınacağını, Arizona'daki Luke Üssü'ndeki Türk pilotların ve askeri personelin eğitim sürecini tamamlamalarının ardından ABD'den ayrılacakları, Türkiye'den eğitim için yeni pilot ve askeri personelin kabul edilmeyeceğini ve F-35 projesi kapsamında yapılacak üst düzey toplantılara Türkiye'nin davet edilemeyeceğini iletiyor.F-35'lerin toplam 937 parçası Türkiye'de Türk savunma sanayi şirketleri tarafından üretilmektedir. Türkiye'nin şu ana kadarparasını ödediği  Türkiye'ye tahsis edilmiş dört F-35’in ise durumu belirsizliğini koruyor.

Batının bu tavrı yüzyıllardır değişmiyor. 105 yıl önce tam bugün 10 Ağustos 1914 de ülkemizin kaderini etkileyen bir olayı nakletmeye çalışacağım.

Osmanlı Devleti I. Dünya savaşı öncesi 1911 Ağustos’unda İngiltere ile bir gemi yapım sözleşmesiimzaladı. Anlaşma ile, inşa edilerek Osmanlı Devletine verilecek geminin adı ise Reşadiye olarak belirlendi. Osmanlı Devleti tek gemi ile yetinmedi. İngiltere’nin Armstrong Whitworth Tersanesinde 1913 yılı sonlarında yapımı tamamlanmış olan Rio de Janeiro isimli dretnotu da satın alarak gemiye “Sultan Osman-ı Evvel adını verdi. Her iki geminin paraları ödenmiş ve 1 Ağustos 1914 tarihi itibarı ile Osmanlı Devletine teslim edilmesi gerekiyordu.

İngiltere savaş durumunda olmamasına hatta seferberlik dahi ilan etmemesine rağmen, Reşadiye ve Sultan Osman zırhlılarına el koydu. Bu emri veren İngiltere Birinci Deniz Lordu Winston Churchill idi. Sebebi ise Osmanlı Devletinin Almanya ile yakınlaşmasından duyulan endişe idi. İngiltere Osmanlı devletine ait olan gemilerden Sultan Osman-ı Evvel’e“Agincourt” Reşadiye gemisine ise “Erin” isimleri vererek 1 Ağustos 1914 de donanmasına dâhil etti.

İngiltere’nin el koyduğu, parası ödenmiş Sultan Osman-ı Evvel

Osmanlı Devleti yaklaşmakta olan savaş nedeni ile Rusve Yunan donanması ile baş edebilmek amacıyla savaş gemilerini satın almak için inanılmaz fedakârlıklar yapmıştı. Fransız bankalarına borçlanılmış, devletin gelirleri bu borçlara karşılık ipotek edilmişti.

Sultan Osman-ı Evvel gemisi satın alınırken borçlanma dahi yeterli gelmediği için vergiler yükseltilmiş ve memur maaşları azaltılmıştı. Halkın büyük fedakârlıkları sonucu,paraları ödenmiş iki gemiye el konulması Osmanlı kamuoyunda büyük bir tepki oluşturdu. Osmanlı halkının paralarına alenen haksız bir şekilde el konularak Osmanlı donanmasının güçlenmesi engellenmişti.

Reşadiye ve Sultan Osman dretnotlarına el konulmasından bir gün sonra 2 Ağustos 1914 de Osmanlı Devleti ile Almanya arasında gizli bir ittifak antlaşması imzalandı. İngiltere ile Almanya ise 3 Ağustos 1914 tarihindebirbirlerine karşılıklı olarak savaş ilan ettiler.

Tam bu günlerde Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirip, savaşın gidişatını etkileyen bir olay meydana geldi.Cezayir'deki Fransız limanlarını bombalayan, Almanya’nınAkdeniz Tümenine ait savaş gemilerinden SMS Goeben ve SMS Breslau savaşın kaderine etki edeceklerinden habersiz İngiliz Donanmasının takibinden kaçıyorlardı.

İngiliz donanmasının takibi nedeniyle, iki donanma arasında Akdeniz’de büyük bir kovalamaca yaşanırken, Goeben ve Breslau 4 Ağustos 1914 sabahı aldıkları emir ile İstanbul'a doğru dümen kırdılar. Kovalamacadan kurtularak 10 Ağustos 1914 saat 17.00'de, yani günümüzden tam 105 yıl önce Çanakkale Boğazı önlerine ulaştılar. Enver Paşa’nın izni ile Alman savaş gemileri Goeben ve Breslau’nun Çanakkale boğazından içeri girmelerine müsaade edildi.

Goeben ve Breslau’nun Çanakkale’ye gelinceye kadar takip ettikleri rota

Gemileri elinden kaçıran İngiltere’nin Osmanlı Devletinieleştirme hakkı yoktu. Çünkü Osmanlıların İngiliz tersanelerinde yaptırıp, paralarını ödediği iki savaş gemisine el koymuştu. Buna rağmen İngilizler Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını koruması ve savaş gemilerindeki Alman mürettebatın sınır dışı edilmesini istediler. Savaş gemilerinin Osmanlı’ya sığınmaları, Avrupa Devletleri’ne diplomatik olarak büyük bir sorun çıkardı. İtilaf Devletleri, gemilere el konulması ve mürettebatının Almanya’ya iade edilmesi karşılığında, Osmanlı Devleti’ne yerine getirilmesi çok zor olan, Kapitülasyonların kaldırılması benzeri vaatlerde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti İtilaf devletleri tarafından verilen sözlerin yerine getirilmesinin imkânsız olduğunu bildiğinden, gelen önerileri dikkate almadı. Osmanlı kamuoyu da gemilerimize haksız yere el konulmasından dolayı alınan kararların arkasındaydı.

Ama Osmanlı Devleti kendisine sığınan gemilere diplomatik bir mazeret bulmak zorundaydı. Bu iki geminin Osmanlı devleti tarafından satın alındığı duyuruldu. Goeben için 30.000.000 Mark ve Breslau için ise 6.600.000 Marködenecekti. 16 Ağustos 1914 de resmi devir teslim töreni ile Goeben’e “Yavuz Sultan Selim”, Breslau’ya da “Midilli”isimleri verildi. Gemilerin direklerindeki Alman savaş sancağı indirilerek yerine Türk bayrağı çekildi. Alman mürettebatının üniformaları değişmedi, sadece başlarına birer kırmızı fes giydirildi.

Goeben-Yavuz Sultan Selim

Goeben’e “Yavuz Sultan Selim” ismi verilmesinde Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in, kısa süren saltanatında (1512-1520) Osmanlı Devleti topraklarını 2,5 katbüyütmesinden esinlenilmişti

Breslau-Midilli

Breslau’ya Midilli adının verilmesinin nedeni ise, Midilli adasına Osmanlıların verdiği önemdir. Midilli adası, I. Dünya Savaşı başladığında Yunanistan’ın işgalinde olmasına rağmen Osmanlı’dan ayrılmamıştı. Deniz yolu ile Hacca giden Müslümanlar hacca gidişleri ve dönüşlerinde Midilli’ye uğrayarak, adada çok sayıda olan türbelerde dua ederlerdi.

Donanmanın dolayısıyla Yavuz Sultan Selim ileMidilli’nin de 5 Ekim 1914 tarihinde Karadeniz’e çıkmasına izin verildi. Yavuz zırhlısı 29 Ekim 1914 tarihinde şafak vaktiyle beraber Sivastopol’e top ateşine başladı. Prut isimli Rus mayın gemisini batırdı. 30 Ekim 1914 tarihinde harekâtı bitirerek İstanbul’a geri döndü. Midilli önderliğindeki filo ise Novorossiysk kıyılarını iki saat süresince top ateşine tutuldu. Öğle saatlerinde harekâta son vererek filo İstanbul’a döndü.

Sivastopol Limanının Bombalanışı

Rus limanlarının bombalanması üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Osmanlı Devleti, bu gemilerinKaradeniz’de Rus limanlarının bombalanması sorumluluğunu kabullenmek zorunda kaldı. Savaşa girmemek için gösterilen yoğun çaba boşa gitmiş, Almanya’nın planı yürürlüğe girmişti.

Yavuz ve Midilli I. Dünya savaşı süresince Osmanlı devletine hizmet etmeyi sürdürdüler. 20 Ocak 1918'de ilk kez Çanakkale Boğazından çıktılar. Görevleri, Filistin’e gönderilmek üzere, Selanik üzerinden Makedonya’yanakledilecek iki düşman tümenini engellemekti. Yavuz,Midilli, Muavenet-i Milliye, Numune, Basra ve Samsun muhripleri İmroz’a baskın düzenlediler. İngiliz gemilerini batırdılar. Orada dehşet saçtılar, ancak mayın hatlarına düştüler.

Midilli Saat 09.00’da İmroz’un Kuzu Koyu’na yönündeard arda iki mayına çarptı. Kaçmaya çalışırken iki mayına daha çarparak ve tamamen hareketsiz kaldı. Kıç tarafı batmış vaziyette denizde sürüklenmeye başladı. 09.30’da geminin altında beşinci mayın da patlayınca, gemi komutanı “Gemiyi terk” emrini verdi. Midilli’nin b tarafı gökyüzüne doğru dikildi ve yavaş yavaş battı. 475 kişi olan Midilli’nin mürettebatından sadece 167 kişi kurtarıldı. Geri kalan mürettebat altı derece olan deniz suyunda soğuktan hayatlarını kaybettiler. Bunlar arasında 38 Türk subay ve eri de vardı.Midilli (Breslau) Osmanlı Devleti’ne üç yıl beş ay on gün hizmet etmiştir.

Yavuz ise, bu harekâtta aldığı üç mayın yarasıyla, Çanakkale Boğazı’ndan içeriye girmeyi başardı. Komuta hatası yüzünden Nara yakınlarında karaya oturdu. İngiliz uçaklarınca üstüne bomba yağdırıldı. İki isabet aldı ama bir İngiliz uçağını düşürdü. Saldılar kesilince kurtarma çalışmaları başladı. 26 Ocak 1918 günü öğleden sonra, Yavuz yerinden oynatılıp açılan kanala düşürülüp karaya oturduğu yerden kurtarıldı. Yüzdürülerek İstinye’ye çekildi ve I. Dünya Savaşı sonuna kadar aktif görevden çekildi. Savaştan sonra Tuzla'ya götürüldü.

21 Eylül 1925 de Atatürk Bursa ziyareti öncesi İzmit’e uğramış ve donanma komutanına Yavuz’u, büyük Türkmilletinin ihtiyacı olduğu sağlam ve kuvvetli bir zırhlı şekline sokacağız." demiştir.

1927 yılında elden geçirilip adı Yavuz Selim olarak değiştirildi.

1930 da Türkiye Cumhuriyeti Donanmasının Sancak Gemisi yapıldı.

19 Kasım 1938’de yabancı gemiler ve Türk Donanmasının diğer gemileri eşliğinde Atatürk'ün naaşınıİstanbul'dan İzmit'e taşıdı.

Atatürk'ün naaşı 19 Kasım 1938'de Yavuz Zırhlısı ile İzmit'e götürülürken

1947 de Yavuz’un Karadeniz'de yaptığı atışlı tatbikatta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü de Yavuz'da bulunmuştur.

1950 ye kadar Boğaziçi Bebek sahiline, daha sonra Büyükada’ya ve en son İzmit’e çekildi. Askeri Okullardan mezun olan subaylar yıllarca bu gemide kurslar gördüler.

1950 de Akdeniz'de yapılan sonbahar manevralarından sonra ihtiyata alınarak, Gölcük Kavaklı önündekişamandıralara bağlanmıştır.

14 Ekim 1954 de Kavaklı'dan, Gölcük Deniz Üssünün Poyraz rıhtımına çekildi. Burada sonunu beklerken sonra ise martılara güvenli bir yuva oldu.

1966 yılında Donanma yetkililerince Süleyman Demirel Hükümetine artık Yavuz’un işlerine yaramadığı bildirildi. 2,8 Milyon dolara satışa çıkarıldı. Bazı itirazlar oldu ise de dünya tarihinin en uzun ömürlü kruvazörü 18 Aralık 1969'da MKE'ye hurda fiyatına satıldı.

1972 Temmuz’unda Yavuz’u ziyaret eden tarihçi Peter Liddle "Karaya vurmuş, soluyan bir balina gibi hüzünlü verici ölüme terk edilmişliği içinde, yine de ihtişamlı" olarak tanımladı.

7 Haziran 1973 de Donanma Komutanlığınca düzenlenen bir törenle Gölcük'ten alınarak parçalanmak üzere Seymen bölgesine götürül.

20 Şubat 1976'da Yavuz’un söküm ve parçalanma işlemleri tamamlandı. Yavuz'un parçalanması sonucu 5.479.310 kg. zırh çeliği, 11.913.940 kg. demir çelik, 178.230 kg bakır, 503.630 kg. pirinç, 135.410 kg. kablo, 177.520 kg. ahşap malzeme, 640.070 kg. diğer çeşitli metal ortaya çıkmıştır.

Yavuz geliyor Yavuz da  denizi yara yara

Kız ben seni alacağım başına vura vura diye 1930’lu yıllarda adına Türküler dahi yazılan Yavuz Zırhlısı maalesefjilet yapılmıştır. Aslında çok kötü bir sondur, fakat gerçekhikâye budur.

Editör: Haber Merkezi