Giriş: 25 Ağustos 2021 Çarşamba günü ilçemizde düzenlenen günübirlik “Kazdağları-Adatepe Turu”na katıldım. Hani derler ya; “Yediğin içtiğin senin olsun, sen gördüğünü anlat.” Ben de öyle yapacağım. Gördüğüm yerleri fotoğraflar eşliğinde kısaca anlatmaya çalışacağım.

Fotoğraf-1) Adatape Köyü: Çanakkale’nin Küçükkuyu ilçesine bağlı; denize sadece 4 km. mesafede, yüksek duvarlarla çevrili taş evleri, daracık sokaklarıyla Kazdağlarının eteklerine tutunmuş eski bir Rum köyü. Mübadelede Rumlar, Yunanistan’a gönderilince, kalan çok az sayıdaki Türkler’in de köyü terk etmesiyle adeta terkedilmiş bir köy görünümünde iken 1980 sonrasında İstanbul’dan gelen bir grup  yazar-çizer ve sanatçımız tarafından evlerin  satın alıp restore edilmesiyle  bugünkü konumuna getirilmiş. Köyün meydanında sıra kafeler ve çay bahçeleri karşılıyor bizi. Açtıkları sergide, yerel ürünleri satamaya çalışan anne ve kızından öğreniyorum ki; köyde şu an sadece 10 hane yaşıyor. Bunlar köyün yerlileri. Diğer bütün evler bakımlı fakat evlerin tümünün dış kapıları ve pancurları kapalı. Onların sahipler ya Avrupa’da yaşıyor ya İstanbul’da. Gezerken cami avlusunda üç-beş çocuk görüyoruz. Ellerinde Elifbalar... Başlarında hoca yok.  “Hocamız yemeğe gitti biz, öğrettiklerini tekrarlıyoruz.” Diyorlar. Okul durumunu soruyorum. “Köy okulu kapandı. Şu an köyde sadece 9 öğrenci var. Biz servisle Küçükkuyu’ya gidip orada okuyoruz.” Diyorlar. Bir-iki gün önce Kazdağlarında başlayan ve şimdilik kontrol altına alınmış olan yangın nedeniyle olmalı, köye bir km uzaklıktaki Zeuz Altarı’nı ziyaret edemeden dönüyoruz.

 

FOTOĞRAF-2) Zeytinyağı Müzesi: Bu müze, 2001’den beri on binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor. Fabrikada, bir yandan kuru baskı tarzında zeytinyağı üretimine devam edilirken, öte yandan çevre köylerden toplanan zeytin, zeytinyağı ve sabun üretimi işleriyle ilgili tüm araç-gereçler ayrı bir bölümde  sergileniyor.  (zeytinyağı presleri, zeytin tolama aletleri, taşıma ve saklama kapları gibi...) Müzenin girişinde yandaki resim gelenleri karşılıyor. Aynı fotoğraf, satışa sunulan tüm zeytinyağı şişelerinin üzerinde de var. Bir marka olmuş artık. Öyküsünü tur rehberimiz anlatıyor: “Bu bir Rum kızı, adı Rebeka... O bir çengi. Yani düğünlerde, eğlencelerde çalgı eşliğinde oynamayı meslek edinmiş bir kadın. Güzelliği dillere destan... Bütün yöre gençleri Rum’u ve Türk’ü ona aşık. O ise, sadece mesleğini icra ediyor. Kurtuluş savaşı sonunda uygulanan mübadelede, Rumlar Yunanistan’a gönderilirken, Yunanistan’daki Türkler de anayurda getiriliyor. Yıllar sonra turist olarak Yunanistan’a giden bir vatandaşımız, bit pazarında tesadüfen  bulduğu bu resmi alıp buraya getiriyor. Resmi gören yaşlılar onu hemen tanıyorlar. O, mübadelede giden ve bir daha kendisinden haber alınamayan Rebeka’dır. İşte yıllar sonra doğup büyüdüğü topraklara dönen Rebeka, bir marka haline getirilerek onurlandırılıyor. Fotoğraf-3) Tahtakuşlar: Tahtakuşlar Köyü’nün girişinde BM UNESCO ödülü dahil, 34 ödüllü   Türkiye’nin ilk “Özel Köy Etnografya Galerisi” önünde, midibüsten iniyoruz. Merdivenlerden üst kata çıkıyoruz.  Giriş ücreti 4 Tl. Tahtakuşlar, bir Türkmen/Alevi köyü. Müzede kendi kültürlerini yaşatmak adına buldukları her tür kültür aracını bulup bir araya getirmişler. Çok temiz, çok düzenli bir müze oluşturmuşlar. Orta Asya’dan günümüze Türk Kültürü burada yaşatılıyor. Dünyanın en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası da bu etnografya Galerisi’nde... Köy Enstitüsü kökenli öğretmen Alibey Kudar tarafından kurulan galeri bugün artık galeri olmaktan çıkmış gerçek bir Kültür müzesine dönüşmüş. Emeğine sağlık. Erzincanlı ses ve saz sanatçısı Ali Ekber Çiçek’in anıt mezarı da Tahtakuşlar mezarlığında. Mezar, Mustafa Sarıgül tarafından yaptırılmış. Buraya, bir saatlik mesafede bulunan Çamlıbel mahallesinde de sinema ve tiyatro sanatçısı Tuncel Kurtiz (Dayı) yatmakta. Mezarının fotoğrafını basmak istemiyorum, sevenlerini üzmemek için. İçler acısı bir görüntü... Bu mezar, O güzel insana hiç ama hiç yakışmıyor.

 

Fotoğraf-4) Hasan Boğuldu Büveti: Hasan, Zeytinli Köyü’nde annesi ile birlikte yaşayan ve bahçesinde ürettiklerini Edremit pazarında satarak geçimini sağlayan bir  delikanlıdır. Emine ise Yüksekoba’da yaşayan bir Yörük kızı. Bu ikilinin yolları Edremit pazarında kesişir. Biri ovalı, biri obalı.  Birbirleri severler; ama kavuşmaları kolay değildir. Obalılar ovalılara o güne dek ne kız vermiş ne de kız almıştır. Bu evliliğe önce onay vermezler. Kızın ısrarı ve kararlılığı üzerine oba ileri gelenleri bir şartla izin verebileceklerini söylerler. Bu zorlu bir sınavdır. Hasan Edremit pazarından sırtladığı 40 okka (60 kg.) tuz çuvalını sırtından hiç indirmeden obaya çıkarabilirse kızı alabilecektir. Sınav başlar. Hasan çuvalı sırtlanır ve Emine’nin ardına düşer. Öykünün  devamını merak ettiyseniz eğer; size iki önerim var: 1) Youtube kanalına yüklenen, Orhan Aksoy’un yönettiği 1990 yapımı, baş rollerini Hülya Avşar ile  Yalçın Dümer paylaştığı “Hasan Boğuldu” filmini indirip izleyebilirsiniz. 2) Sabahattin Ali’nin (1907-1948)  1942 yılında yazdığı “Hasan Boğuldu” öyküsünü internetten indirip okuyabilirsiniz.. öykü, yazarın “Bütün Eserleri” serisi içinde Cem Yayınevi tarafından yayımlanan “Yeni Dünya” isimli kitabındadır.(Sayfa: 134-152)

Mustafakemalpaşa'nın İlk ve Tek Kadın Muhtarı Mustafakemalpaşa'nın İlk ve Tek Kadın Muhtarı

Ali Ekber Çiçek’in mezarı

Zeytinyağı Müzesi

Gezinin bayanlar grubu

Editör: Haber Merkezi