Yüzyıllardır dünyamız birçok çağdan geçmiştir. Karanlık çağ , buzul çağı, tarih sonrası çağlar olarak adlandırılan; ilk, orta, yeni ve yakın çağlar. Şu anda içerisinde bulunduğumuz çağ ise hiç şüphesiz ki iletişim çağıdır. Çok eski devirlerde insanlar; ateşle, ıslıkla, yazı bulunduktan sonra posta güvercinlerinin ayaklarına mektup takarak, ilerleyen zamanlarda telgraf, radyo, televizyon ve telefonla, şu anda ise; internetle ve akıllı telefonlar ile her an birbirimizle iletişim halindeyiz. Benim küçüklüğümde hatırlıyorum, TRT’ nin tek kanal olduğu dönemlerde gece 00.00’ da İstiklâl Marşı ile televizyonlar kapanırdı. Ev telefonları ile birbirini vakitli vakitsiz aramak ayıptı. 2000’lerin başlarında cep telefonlarının elimize geçmesiyle, gündüz sürekli iletişim içinde olduğumuz arkadaşlarımızla artık geceleri de sürekli bir iletişim halinde olmaya başladık. Sınırlı kontörlerimiz ile sayılı mesajlaşmalarımız en büyük zevkimizdi. Nihayetinde internetin ve akıllı telefonların hayatımızın tam ortasında yer alması, sosyal medya ağlarının ve kullanıcılarının artması, bizleri neredeyse 24 saat iletişimde olan insanlar haline getirdi. Buraya kadar yalnızca iletişimin teknolojik kısmından bahsettim. Oysa ki gerçek hayatta iletişim çok farklı bir şeydir. Hayatımızda çok önemli biri ile aynı anda birbirimizi düşündüğümüz çok olmuştur. Bu da gönülden gönüle yolların, bağların olduğunun en büyük göstergesidir. Fakat devir öyle bir hale geldi ki; artık gönül bağını bıraktık, facebook bağı, internet bağı ile birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Yolda yanımızdan geçtiği halde bizi görmeyen insanları anlayıp dinlemeden, sebeplerini öğrenmeden kolaylıkla silip atabiliyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan çıkarıyoruz. Aradaki bütün bağları tek seferde koparıp atıyoruz. Oysa ki bu devrin adı iletişim devriydi. Aslında bilakis, ‘iletişimsizlik' devri olarak adlandırılmalıydı. Herkesin birbirini anlayabileceği, sağlıklı ve gerçek iletişimlerin kurulduğu güzel bir dünyada yaşayabilmek umudu ile... Neşe KAYAN