Bugünlerde 26 Ağustos Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nin 98. yılını yaşamakta ve kutlamaktayız. 1919 yılında Erzurum ve Sivas kongreleri ile başlayan Kurtuluş Savaşı, 30 Ağustos 1922 tarihinde yapılan 'taarruz' ile büyük ölçüde tamamlanmıştı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, en önemli yazılı eseri olan Nutuk'da (Birçok öğretmenimizin okumamızı önerdiği ama pek azımızın okuduğu) Gazi, 26 Ağustos 1922 tarihli bu büyük harekatı şöyle anlatmıştır;

1927 yılında ilk baskısı yayınlanan 'Nutuk'un eki olan , harekat haritası (Sercan Güzeler Harita e-müzesi)

Yakınımızdaki Doğal Güzellik (2) Manyas Kuş Cenneti Yakınımızdaki Doğal Güzellik (2) Manyas Kuş Cenneti
  ".... Hareketimi pek mahdut birkaç zattan maada bütün Ankara'dan gizledim. Onlar da buradaymışım gibi davranacaklardı. Hatta benim Çankaya'da çay ziyafeti verdiğimi de gazetelerde ilan edeceklerdi. Trenle hareket etmedim. Bir gece otomobil ile 'Tuz Çölü' üzerinden Konya'ya gittim. Konya'ya hareketimi orada kimseye telgrafla bildirmediğim gibi Konya'ya vasıl olur olmaz, telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak Konya'da bulunduğumun hiçbir tarafa bildirilmemesini temin ettim. 20 Ağustos 1922 günü öğleden sonra saat 4'de Garp Cephesi karargahında, yani Akşehir'de bulunuyordum. Kısa bir müzakereyi müteakip 26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz için cephe kumandanına emir verdim. 20 - 21 Ağustos 1922 gecesi 1. ve 2. ordu kumandanlarını da cephe karargahına davet ettim. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve Cephe Kumandanın huzuriyle sureti taarruz hakkında nokta-inazarı, harita üzerinde kısa bir harb oyunu tarzında izah ettikten sonra Cephe Kumandanına o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. "İlk Hedefimiz Akdeniz'dir". Kumandanlar faaliyete geçtiler. Taarruzumuz, sevkulceyş ve aynı zamanda bir tabiye baskını halinde icra olunacaktı. Bunun mümkün olabilmesi için tahşidat ve tertibatın gizli kalmasına ehemmiyet vermek lazımdı. Bu sebeple, bil cümle harekat gece icra edilecek, kıtaat gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında istirahat edeceklerdi. Taarruz mıntıkasında yolların ıslahı vesaire gibi faaliyetlerle düşmanın nazarı dikkatini celbetmemek için, diğer bazı menatıkda da aynı suretle sahte faaliyetlerde bulunulacaktı. 24 Ağustos 1922'de karargahlarımızı Akşehir'den taarruz cephesi gerisindeki Şuhut Kasabası'na naklettik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut'tan muharebeyi idare ettiğimiz Kocatepe'nin cenubu garbisindeki çadırlı ordugaha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe'de hazır bulunuyorduk. Sabah saat 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı. 26 - 27 Ağustos günlerinde yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar'ın cenubunda 50, ve şarkında 20-30 kilometre imtidadında bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusu kuvayi külliyesini, 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar civarında ihata ettik. 30 Ağustos'ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde (Buna Başkumandan Muharebesi unvanı verilmiştir ) Düşman kuvayi asliyesini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandanlığını ifa eden General Trikupis de, üsera meyanına dahil oldu. Demek ki tasavvur ettiğimiz neticei katiye 5 günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız kuvayi asliyesiyle İzmir istikameti umumiyesinde hareket ederken, aksamı sairesiyle de düşmanın Eskişehir ve şimalin de bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere, hareket ediyorlardı. Bizzat bana verilen bir telsiz telgrafta da İzmir'deki İtilaf Devletleri konsoloslarına benimle müzakeratta bulunmak salahiyetini verdiklerinden, hangi gün ve nerede mülakat edebileceğim soruluyordu. Buna verdiğim cevapta da 9 Eylül 1922'de Nif'de (İzmir'in Kemalpaşa ilçesinin eski adı ) mülakat edebileceğimizi bildirmiştim. Filhakika dediğim günde ben Nif'de bulundum. Fakat mülakat isteyenler orada değildi. Çünkü ordularımız İzmir Rıhtımında ilk verdiğim hedefe, Akdeniz'e vasıl olmuş bulunuyorlardı...." ( Nutuk 1945 basım)

1930 yılında yayınlanan 'Adalar Denizi' ni de gösteren Türkiye haritası (Sercan Güzeler Harita e-müzesi)

  Evet ordularımız 14 gün içinde, 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir'de Akdeniz'e ulaşmıştır. Sağ kalan düşman unsurları da gemilerle ülkeyi terk etmişlerdir. Şimdi 'Ege' dediğimiz denize de o zamanlar 'Akdeniz' diyorduk. Daha sonraki dönemlerde Türk ve Yunan anakaraları arasındaki denizi, içinde çok sayıda ada da olduğu için 'Adalar Denizi' şeklinde adlandırdık. En sonunda da (1940'lı yıllarda) biraz da Grekçe'den etkilenerek 'Ege' demeye başladık. İşte ilk hedefteki deniz, bu denizdir. 17 Eylül 1922 tarihinde de son kırıntıları Bandırma'dan Marmara Denizi'ne gönderdik. '17 Eylül' günümüzde Bandırma Üniversitesi'nin adıdır. Ve şehir anlamlı bir 'Son Kurşun' anıtına da ev sahipliği yapar. İzmir'deki 'İlk Kurşun' Anıtı’ndan, Bandırma'daki 'Son Kurşun' Anıtı’na kadar yaşanan süreç, binlerce şehidin ve gazinin kanı ile yazılmıştır. 'Heykel' ya da 'obje' olarak gördüklerimiz, bir daha yaşamak istemeyeceğiniz ama asla unutmamamız gereken tarihimizdir. 26 Ağustos'tan 17 Eylül'e..., Akdeniz'den, "KARADENİZ", Marmara ve Ege'ye ...., 1919'dan 1923'e.... Dr. Murat Çubukçu

Editör: Haber Merkezi