Cennet Annelerin Ayakları Altındadır Cennet Annelerin Ayakları Altındadır
Beyin; yaklaşık 1,5 kg ağırlığında, yani vücut ağırlığımızın sadece %2’sini oluşturan bir organ. Kafatasından çıkarılıp girinti ve çıkıntıları düzleştirildiğinde 4 tane A4 kâğıdı kadar yer kaplayacak kadar da küçük bir organ. Ama işlevlerine bakıldığında tüm insan vücudunu yöneten bir role sahiptir. Sadece duygusal faaliyetleri yönlendirdiğini düşündüğümüz beyin, aslında fiziksel performansımızı da ciddi anlamda etkiliyor. İnsanoğlu yaşadığı hayatta, maalesef yeteneklerinin ve yapabileceklerinin farkında değil. Bir öğrencinin, matematik dersinde aldığı notlar sene boyunca 30-50 aralığında ise, hayatı boyunca bu sayının üstüne çıkamayacağını düşünüyor. Müzikal yeteneği olmayan biri asla gitar, piyano gibi enstrümanları çalamayacağını düşünüyor. Benzer şekilde kilolu bir insan da sportif faaliyetlerde başarının çok uzak olduğunu düşünüyor. Verdiğim örnekler, hiçbirinize garip gelmedi değil mi? Matematik dersinden 50’yi asla geçemeyen bir öğrenci ne yaparsa yapsın daha üste çıkamaz diye düşünüyorsunuz. Ama gerçek inanın öyle değil! O öğrenciye hep düşük notlar alacağını empoze eden de, sistemli ve planlı bir çalışmayla kat be kat yüksek notlar alabileceğine ikna eden de beyindir. Yeter ki doğru bir şekilde kullanılabilsin. Beyniniz size ne iletirse hayatı öyle kabul edersiniz. Ama beyin sizi yönlendireceğine siz onu yönetirseniz potansiyelinizin çok çok üstüne çıkabilirsiniz. Şöyle bir örnek vereyim: İki lise 1 (9. sınıf)  öğrencisine aynı matematik sorusunu soralım. Soruyu sorduktan sonra ilk öğrenciye bu sorunun orta 2 (7. sınıf) sorusu olduğunu söyleyelim. Diğer öğrenciye ise bu sorunun lise 3 (11. sınıf) sorusu olduğunu söyleyelim. Sizce sonuç ne olur? Bence ilk öğrenci soruyu çözebilirken, ikinci öğrenci soruyu tam anlamaya bile gerek duymadan çözemeyeceğini düşünür. Çünkü beyin iki öğrenciye de farklı mesajlar vermiştir. İlk öğrenci orta 2 sorusunu çözememenin utanç verici olduğu düşünerek ne yapar eder o soruyu çözer. İkinci öğrenci ise, soruyu çözememesinin kendisini rahatsız etmeyeceği kanaatine varır. Çünkü bu öğrenciyi kimse “sen neden lise 3 sorusunu çözemiyorsun” diye ayıplayamaz. Bir örnek de yaşanmış bir hikâyeden verelim: 1976 yılında İtalya’nın Bari limanına İngiliz bandıralı bir gemi yanaşır. Gemi, yaş sebze-meyve getirmiştir. Soğuk hava deposundan ürünler limana indirilir. Son kasalar indirildikten sonra bir işçi depoda unutulur. İşçi kapıyı yumruklayarak, tekmeleyerek sesini dışarı duyurmaya çalışır. Ama kimse sesini duymaz. Maalesef 15 gün sürecek dönüş yolculuğu boyunca bu işçi soğuk hava deposunda tıkılı kalacaktır. İşçi ne yaptıysa ne ettiyse sesini bir türlü diğer gemi mürettebatına duyuramayacağını anlayınca çaresiz bir şekilde ölümü bekler. Depoda kalan sebze ve meyveler sayesinde aç ve susuz kalma gibi bir sorunu yoktur, ama çok üşüyordur. Bu soğuk ortamda 3 bilemedin 4 gün sonra donarak öleceğine emindir. Yapacak bir şey kalmadığını düşünerek ölümü beklemeye başlar. Ama bir yandan da soğuk hava deposunun duvarlarına gün gün yaşadıklarını yazar:
  1. GÜN: Bu Allah’ın cezası depoda kilitli kaldım. Arkadaşlarım kapıyı kapattı. Kimse sesimi duymuyor.
  2. GÜN: İçerisin çok soğuk, üşüyorum. Daha İngiltere’ye dönmeye 13 gün var. Tesadüfen birisi beni merak edip depoya inmezse burada donarak öleceğim.
  3. GÜN: Artık hareket dahi edemiyorum. Her yerim uyuştu. Uyumamalıyım, uyumamalıyım. Yoksa ölürüm.
  4. gün ve sonrasına ait bir not yok. İşçi hayatını kaybediyor. Gemi personeli de yükünü boşalttıktan sonra işçinin yokluğun fark ediyor. Ama kimse depoda unutulacağına ihtimâl vermiyor. İşçinin firar ettiğini ve İtalya’nın başka bir şehrine kaçtığını düşünüp dönmeye karar veriyorlar.
Gelelim hikâyenin İngiltere ayağına… Gemi İngiltere’nin Hartlepool limanına yanaştığında, ilk iş yeni ürünleri yüklemek için soğuk hava deposunu açmak oluyor. Depoyu açtıklarında işçinin cesediyle karşılaşıyorlar. Yapılan otopside işçinin donarak öldüğü anlaşılıyor. Buraya kadar her şey normal gibi gelebilir, ancak gemi personeli soğuk hava deposundaki termometreye baktıklarında içerinin 19 derece olduğunu görüyorlar! İşçiyi soğuk değil, önyargı öldürüyor. İşçi sadece ortamın -18 derece olduğunu düşündüğü için ölüyor. Beyinden iletilen içerinin dondurucu soğuk olduğu bilgisi, vücudun tıpkı ayazdaki gibi tepki vermesine yol açıyor. Beyni nasıl yönlendirirseniz, vücuttan o oranda geri bildirimler alırsınız. Yeteneklerinizi maksimuma çevirecek şekilde, beyninizi programlamanız mümkün. Gelecek yazıda, ilginç başka yaşanmış örnekler vererek, size beyninize nasıl hükmedebileceğinizi anlatacağım.

Editör: Haber Merkezi