Yakın tarihimizde, ülkemiz için 1918 yılının sonlarından, 1922 yılının sonlarına kadar olan dönem, bir anlamda kurtuluşların tarihidir. 1.Dünya Savaşı sonrası bize dayatılan, Mondros (30 Ekim 1918) ve Sevr (10 Ağustos 1920) antlaşmaları ile birçok şehrimiz işgal edilmiş, Osmanlı Devleti çok dar bir alana sıkıştırılmıştır.

YOK ETTİĞİMİZ SEVR HARİTASI

  Bu süreçte Bursa'nın da merkezi ve ilçeleri, başta Yunan birlikleri olmak üzere Fransız ve İngilizler tarafından işgal edilmiştir. 8 Temmuz 1920 tarihinde yaşanan Bursa'nın işgali, 23 Nisan 1920 tarihinden beri Ankara'da faaliyetlerini sürdüren Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde büyük bir üzüntü, adeta bir yas havası oluşturur. 10 Temmuz 1920 tarihinde 31 milletvekilinin imzasıyla Meclis Başkanlığı'na bir önerge verilir. Bu önerge şu şekildedir (*); (*) (Bu metinler için Yılmaz Akkılıç'ın, Kurtuluş Savaşı'nda Bursa 2008 baskısı kitabından yararlanılmıştır.) "Riyaset-i Celileye Birinci makkarımız (Başkent) olan Bursa'nın sefil Yunanlılar tarafından işgali ve bu işgal neticesinde orada din ve vatan kardeşlerimizin düçar olduğu mezalimin teesüratına iştirak ettiğimizin bir nişanesi olmak üzere, celsenin 20 dakika tatili ile riyaset (başkanlık) kürsüsünün puşide-i siyah (kara örtü) ile örtülmesini teklif eyleriz. 10 Temmuz 1336 (1920 ) Önergede; (Özetle) Ahmet Muhtar (İstanbul), Hamit (Trabzon), Sadık (Çorum), Rüştü (Kastamonu), Şevki (İçel), Mustafa Durak (Erzurum), Mehmet Nuri (Beyazıt), Hami (Sinop) ve Murat (Kastamonu) ve diğer milletvekillerinin imzaları vardır. Önerge meclis ikinci başkanı Celalettin Arif Bey tarafından oylamaya sunulur, kabul edilir ve başkanlık kürsüsü bir 'yaş sembolü olarak siyah bir örtü ile örtülür. Bu örtü 30 Ağustos 1922'de Başkomutanlık Meydan Muharebesi takiben, ordularımızın Akdeniz'e doğru hızla ilerlediği günlerde 6 Eylül 1922 tarihinde İstanbul Milletvekili Ahmet Mahzar'ın Meclis Başkanlığı'na verdiği bir önerge ile de kaldırılır. O önerge de şu şekildedir; "Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığına; İşgal edilen memleketlerimizin yüreklerimize doldurduğu hüzün ve üzüntünün dayatmasıyla 1920 yılında Yüce Meclis'in kararıyla başkanlık kürsüsünün üzeri siyah bir örtü ile örtülmüştü. Allah'ın ihsanına hamdolsun ki, bugün bütün memleketlerimizin büyük bir bölümünün göklerinde al sancağımız dalgalanmaktadır. Ve bundan sonrakilerin kurtarılması, bir gün ve zaman sorunudur. Bu nedenle hüzün ve elem zamanının ürünü olan bu 'yaslı renkli' örtünün kaldırılmasıyla, yerine yeşil renkli bir örtünün konulmasını öneririm. 6 Eylül 1338 (1922) İstanbul, Ahmet Mahzar" şeklindedir. Önerge kabul edilir ve meclis başkanlık kürsüsüne Yeşil Bursa'nın ve tüm ülkenin kurtuluşunu sembolize eden yeşil bir örtü serilir. 11 Eylül 1922'de tarihinde birliklerimiz Bursa'ya girer. Bu sırada Yunan askerleri ile çıkan çatışmada Hacivat Köprüsü civarında 14 askerimiz şehit olur. Bursa araştırmaları ile bilinen Kazım Baykal'a göre bu kişiler ve memleketleri şöyledir; Osman oğlu Hüseyin (Ordu), Mehmet oğlu İsmail (İzmit), Mustafa oğlu Ahmet (Alaiye), Mehmet oğlu Halil (Ilgaz), Arif oğlu İbrahim (Vezirköprü), Mustafa oğlu Satılmış (Ankara), İsmail oğlu Hüseyin (Aksaray), Hasan oğlu İbrahim (Çorum), Hasan oğlu Arif (Tosya), Hüseyin oğlu Mehmet (Bozkır), Mehmet oğlu Ahmet (Ayaş), Jandarma eri Ali Şahbaz (Bursa), Alay yaveri Mülazimi Sani (Üsteğmen), Kadri Bey (İzmirs) şeklindedir. Bu şehitler için yapılan anıt uzun yıllar durduğu Tophanedeki Türbeler civarından 2013 yılında Bursa Müzesi'ne (?) taşınmıştır.

BURSA TOPHANE’DEKİ ŞEHİTLER ANITI

Tıpta Bayram,Tıp Bayramı Tıpta Bayram,Tıp Bayramı
  6 Eylül tarihinde 18. Tümen, 24. Alay birlikleri öğle saatlerinde Yenişehir'e girdiler. O sırada tümenin keşif bölüğü de İnegöl'e girerek işgali bitirmişti. 10 Eylül 1922'de tarihinde sabah saatlerinde 3. Kolordunun Kocaeli grubu da Orhangazi'ye girerek kasabayı işgalden kurtardı. Nihayet 11 Eylül 1922 tarihinde sabah saatlerinde 38. Süvari alayının 3. bölüğü Bursa şehir merkezinde Belediye'ye (Şimdiki heykel civarı) gelerek, şehrin kurtarılmasını temsilen, bölük komutanı Yüzbaşı Rüştü (Dinçer) tarafından göndere Türk bayrağı çekildi. 11 Eylül tarihinde Gemlik, 12 Eylül tarihinde Mudanya' nın kurtarılmasını takiben birliklerimiz Karacabey ve Kirmasti yönünde ilerlemeye devam ettiler. Süvari tümeni ve tümenin 38. alayının çıkardığı keşif kolu, Karacabey doğrultusunda ilerleyerek öğle saatlerinde Karacabey işgalden kurtarıldı. Daha sonrada Kirmasti’ye bağlı Azatlı (Ovaazatlı) yönünde ilerleyen birlikler, bu bölgede Eşkıya Davut Çetesi ile çatıştılar. Çetenin dağıtılmasını takiben de akşamüstü süvari birliği Yüzbaşı Sabri Bey komutasında Kirmasti'ye girer. Böylece 2 yıl 2 ay süren Yunan işgali sonrası ilçe tekrar özgürlüğüne kavuşur. Kurtuluştan yaklaşık 3 ay sonra da Belediye Meclisinde alınan bir kararla ilçe Mustafakemalpaşa adını alacaktır.

MUSTAFAKEMALPAŞA İLÇE ŞEHİTLİĞİ

Günümüzde Bursa'nın ilçesi olan İznik o dönemde Kocaeli'ne bağlı (1930 yılında Bursa'ya bağlanmıştır) bir kaza merkeziydi. Bu kazaya da birliklerimiz 27 - 28 Kasım tarihlerinde girerek (Birkaç kez el değiştirmesinden sonra) şehri nihai olarak teslim almışlardır. Böylelikle 6 Eylül'de İnegöl ve Yenişehir, 9 Eylül'de Orhaneli, 10 Eylül'de Orhangazi, 11 Eylül'de Bursa ve Gemlik, 12 Eylül'de Mudanya, 14 Eylül'de Mustafakemalpaşa ve Karacabey, 28 Kasım 1922 tarihinde de İznik'in alınmasıyla Kurtuluş Savaşı süreci Bursa için tamamlanmış, ilimizin tamamı özgürlüğüne kavuşmuştur.

MEHMET AKİF ERSOY

Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nın onuncu kıtasında söyle seslenmiştir; "Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal, Olsun artık dökülen kanlarımızın hepsi helal, Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal, Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal." Mehmet Akif, sonraki yıllarda yaptığı bir görüşmede İstiklal Marşı için şu ifadeleri kullanır; " O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lazım. O artık benim şiirim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın." Dr. Murat Çubukçu
Editör: Haber Merkezi