Hoşgörü,sabır ve aşk insanı olan Mevlana’yı anlatmaya, hepimizin bildiklerini tekrarlayarak başlayalım. Mevlana 1200’lü yılların başında ( 1207 yılında doğmuştur,2007 yılı Mevlana’nın 800. Doğum yılı olması dolayısıyla UNESCO –birleşmiş milletler eğitim, bilim ve kültür örgütü- tarafından bütün dünyada ‘’Mevlana ve Hoşgörü yılı ‘’ ilan edilmiştir ) Horosan’ın Belh şehrinde (bugün Afganistan sınırlarında) dünyaya gelmiştir. Babası Belh şehrinin önde gelen isimlerinden olan ve Sultan-ül Ulema (Bilginler Sultanı) olarak anılan Bahaeddin Veled’di. Veled ailesiyle birlikte 1213 yılında Hac’ca gitmek için Belh şehrinden ayrıldı. Yolculuk sırasında uğradığı Nişabur’da ünlü Şeyh Feridüddin Attar’la tanıştılar. Sohbetlerine katıldılar. Attar Mevlana’ya, yaşamı boyunca yanında taşıyacağı ‘’Esrarname’’(sırlar kitabı) adlı kitabını hediye etti. Attar’ın sohbetleri ve kitabı Mevlana’yı derinden etkilemiş, çıktığı manevi yolculuğa önemli katkılar sağlamıştır. ,
Mevlana Celaleddin Rumi
Baba Bahaeddin Veled, Hacc dönüşü ailesiyle birlikte Anadolu’ya (Anadolu’nun o zamanki adı Diyar-ı Rum’dur. Mevlana’ya ‘’Efendimiz’’ manasında Mevlana denildiği gibi, Mevlana’nın, Rumi eklenerek Celaleddin-i Rumi şeklinde de anılması bu nedenledir ) geçer. Yaklaşık 10 yıl boyunca Erzincan, Sivas ve Karaman gibi Anadolu şehirlerinde konakladıktan sonra 1228 yılında Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat’ın teşviki ve davetiyle Konya’ya (o dönemin Selçuklu başkenti) yerleşirler.Konya Mevlana Türbesi
Babasından tasavvufu öğrenen Mevlana, daha sonra Seyyid Burhaneddin Tırmizi’nin talebesi olur ve manevi gelişimine (yaşam boyu sürdüreceği spirutuel gelişime) devam eder. 1244 yılından itibaren de Şems-i Tebrizi ile kurduğu dostluk ve gönül bağını uzun yıllar boyunca sürdürmüştür. İslamiyeti şiir, müzik ve raksla bir araya getirmiş, Mevlana”nın bir direk etrafında dönerek şiir okumasından esinlenerek geliştirilen, ‘’sema’’ dansı, Mevlana’nın ve Mevleviliğin sembolü, en önemli ritüeli olmuştur. Bu dans manevi bir iklime yolculuk anlamına geliyordu. ‘’Sema’’ etkinliği, yine UNESCO tarafından dünya kültür mirasları listesine dahil edilmiş, koruma altına alınmıştır. Birçok eser bırakan Mevlana’nın en önemli eseri 25.700 beyitten oluşan Mesnevi’dir. Çeşitli dillere(İngilizce, Japonca gibi) çevrilen, birçok ülkede okunan bu kitap, çok sayıda insanı etkilemiş, etkilemeye de devam etmektedir. 17 Aralık 1273 tarihinde vefat eden Mevlana, ölümü Allah’a kavuşmak olarak algılamış,dünyadan ayrıldığı günü ‘’Düğün Gecesi’’(Şeb-i Arus) olarak düşünmüştür. Günümüzde de her yıl 17 Aralık günü ‘’Şeb-i Arus’’ törenleri yapılarak Mevlana anılmaya ve hatırlanmaya devam etmektedir.Semazenin üzerindeki elbise “tennure” yani bir tür kefen, başındaki de “sikke”dir. Ölünce mezar taşı olur. Yukarı dönük olan sağ elin Hak’tan aldığını, aşağı dönük olan sol el Halk’a verir.
Böyle engin bir birikim olan ‘’Mevlana’yı,, şeker gibi (mevlana şekeri), pide gibi (mevlana pidesi) adlandırmalara indirgemek, hele hele çeşitli ortamlarda semazenleri ‘’döndürerek,, vecd (kendinden geçme) içinde yapılan böylesine özgün ve derin bir etkinliği, norma l bir ‘’gösteri sanatı,, (zeybek oyunu, çayda çıra oyunu) faaliyeti gibi sunmak veya sundurma k ne kadar doğrudur bilemem. Ama şunu bilirim ki ‘’sema dönmek,, veya ‘’semaya girmek,, bir tür dünyadan el-ayak çekip, dünya dışı, manevi bir yolculuğa çıkmak gibidir. Belki de bizim gibi sıradan insanların kavrayamayacağı manevi bir yolculuk, manevi bir atmosfer, manevi bir derinlik… Dr. Murat Çubukçu