Geçen gün bir toplantıda, eski bir avcı kardeşim ile sohbet ediyoruz. Nasıl ağabey diyor yine eskisi gibi ava gidiyor musun? "Evet, ancak daha ziyade yaz avına gidiyorum” diye cevapladım. Yıllarca avcılık yaptım. Susurluk Mana Dağları, Keltaş Bayırı. İlyasçılar Taşı, Kapaklı Çeşme yanları, Çördük Taşı, Dorak Yamaçları, Çalıca Ada ve Göl İçi, Tokmaklı bayırları, Adaköy'de Karaağaç Ova ile Yoncalıkla, Karacabey Kıranlar Bayırında, Bük Köy ile Güveçdere fidan Sahalarında ve daha birçok avlakla sevgili avcı kardeşlerimle unutulmayacak güzel anılarımız oldu. Harada Sarı Meşede ve Bostandere Aktoprakta’ki avlarda arabamızın yönünü şaşırdık ve bunun gibi binlerce av anısı bırakarak bu yaşlara geldim. Şimdilerde ise Üveyik ve Bıldırcın avlamaya gayret ediyorum Ancak bir defa olsun, bu güzel hayvanların ne kadar ıstırap ve acı çektiğini bile düşünmedik. Onları gördüğümüz en uzak yere bile hiç düşünmeden gittik. Her av hayvanı için değişik saçmalar kullandık. Yaz ve kış sıkılarını değişik ölçülerde yaparak onlara yaşam şansı vermemeye gayret gösterdik. Her zaman biz galip çıktık bu kavgadan, onların bizim karşımızda yapacak hiçbir şeyleri yoktu, kaderlerine razı olmak zorundaydılar. Geçen gün yaptığımız toplantıda, sevgili eski avcı kardeşimin sorduğu soru üzerine, bu konuda aklıma güzel bir olay geldi. Sizlere yazmaya karar verdim. Yıllar önce rahmetli Abdürrahim Dede, Lütfü Dobruca, Çakır İsmail ile birlikte, Adaköy'de Yoncalıkta bıldırcın avına gitmiştik. Her zaman olduğu gibi, yine en önemli hatırlatma ile avcı düzeni içerisinde ava başlayacağız, ancak her kim farkında olmadan ileriye doğru gidecek olursa, arkasından kalkacak Bıldırcına silah atmayacaktı. Neşe ile başladığımız avda ilkönce ben bir Bıldırcın vurmuştum, daha sonra diğer arkadaşlar heyecan yapınca, bizim avcı düzeni bozulmuştu. Rahmetli Abdürrahim Dede ile Lütfü Dobruca bizden epeyce öne geçmişler ve avı takip ediyorlardı. Ben ve Çakır İsmail yaklaşık 50-75 metre kadar arkada kalmıştık. Ben sağ tarafta, Çakır sol tarafta ilerleyerek köpeklerimizi takip ediyorduk. Birden önümüzde ilerleyen Dede ile Lütfü'nün arkaya doğru dönerek ateş ettiklerini gördüm. Çok kısa bir sürede sadece Allah diyerek elimi yüzüme kapattım. Çakır heyecanla yanıma gelerek, Ne oldu ağabey diye sorduğunda elimi yüzümden çekerek, durumu kendisine gösterdim. Önce gözüme geldi zannettiğim iki saçma elmacık kemiğim ile hemen burnumun sağ tarafına saplanmıştı. İki saçmanın bana verdiği acı en az on beş dakika devam etmişti Bir yandan kan akıyordu. İki arkadaş hatalı olarak tembih ettiğim halde geriye doğru silah atmışlardı. Gözüme geldiği takdirde kesinlikle kör olmuştum. Şimdi burada en önemli husus iki saçmanın bana vermiş olduğu acıydı. 8-10 saçmanın isabet etmesi halinde neler olacaktı, düşünmek bile istemezdim. Ben iğnenin acısını hissetmiştim, bu acıyı hissettikten sonra çuvaldızı elime bile almak istemezdim. Atalarımız her sözü bilerek söylemiş ve cuk oturtmuşlardı. Bu söz hepimiz için söylenmişti, önce kendini karşındakinin yerine koyacaksın, daha sonra ise yapmak istediğini yapacaksın, bakalım nasıl iyi oluyor muydu? Cenab-ı Allah insanlara kötü yazı yazmasın, insanlar birbirini sevsin, kendine yapılmasını istemedikleri bir kötülüğü başkasına yapmamaya gayret göstersinler. İşte ağızları olup, dilleri olmayan av hayvanlarının çektikleri ıstırap ne kadar acı verici.