Daha yeni yeni emeklemesini bekliyorduk oysa çocukların, birden koşmasını bekler olduk bu yüzyılda, ne çabuk geçti zaman, ne çabuk boyumuzla birlikte oldular...

Suda koşmasını, karada uçmasını bekler olduk çocuklardan, tüm soruları doğru cevaplamasını, hayatta hiç yanlış yapmamasını diledik. Kendimizde olmayan meziyetleri yükledik omuzlarına, bir baba mühendis ise çocuğunun duvar ustası olmasını kabul edemedi bir türlü. Sohbetlerimizde ilk merak ettiğimiz şey “Ne iş yapıyorsun, kaç para kazanıyorsun?” oldu. Statü, koltuk ve para ile değerlendirdik kişileri. Eşe dosta hep tavsiyelerde bulunduk. “Aman efendim mutlaka okusun bu çocuk” mantığı ile hareket ettik. Parantez içinde belirtmek isterim ki efendim “okumak” başka bir eylem burada... “Okumak” dediğimiz şey başka bir meziyet, ezberlerden ötesini anlamak, tanımak. Şimdi çocuklarımızın ne zaman büyüdüğünü sorguluyoruz, herkes bu sorunun cevabını bekliyor, büyüdüler efendim çocuklarımız, biz onlara taşınmaz yükler yükleyince büyüdüler, bizim bitmeyen işlerimize vakit harcadığımız zamanlarda büyüdüler. Onlar bizim yokluğumuzda büyüdü, “Ne zaman?” diye sormayalım hiç, anne babanın sıcak ve samimi ilgisinden uzakta büyüdüler. Şimdi hala ne iş yapıyorsun kaygısıyla boğuşmaya devam edelim biz yetişkinler. Çocuklar sınavlarla büyüdü, gelecek kaygısıyla yüzleşerek büyüdü. Kabul edemediğimiz benlikleriyle büyüdü, Bakıyorum da birçok anne babaya; okul öncesi eğitimde başlıyor kariyer planına, şu okuldan, bu liseden, o üniversiteye kadar devam ediyor istekleri. Biz kimiz? Anneyiz, babayız, eğitimciyiz… Bu çocuklar ne istiyor bizden hiç düşündünüz mü?

acb33e94-3e25-498a-8783-1e1b715fb1e5

Kendileri olmayı diliyor birçok çocuk ve genç. Kimsenin onları anlamadığından dolayı kafa tutuyorlar bize. Bakıyorum da aslında haklılar birçok konuda. Şöyle bir yol mu izlesek?

İnsan her şeyi yapabilir, iyiyi kötüyü, eğriyi, doğruyu. Hep arşa yükselmeyi değil de insanın bazen yere de düşebileceğini öğretsek çocuklara hatta kendimize. Hep mükemmel peşinde koşmasak arada “hata olabilir” gözüyle baksak, çok daha iyi olmaz mıydı her şey? Hazımsızlıklarımızı bir hazmetsek,” insanın olduğu yerde hata olur” desek ve bir daha hiç açmasak konuyu.

Geçenlerde çok sevdiğim değerli bir arkadaşımın oğlu sınava girdi. Anne oğlundan daha heyecanlıydı. Kariyer planlıyor sürekli. “Orası olur, orası olmazsa şurası olur” diye geleceğini planladı bile çocuk sınavdayken. Çocuk sınavdan çıktı. Oğluna sınavın nasıl geçtiğini sordu. Çocuk tereddütle cevap verdi. Korkulu, kaygılı bir ses tonu ile orta diyebildi. Anne çok sert cevaplarla karşıladı çocuğu, “Nasıl ya, nasıl orta?” işte bütün mesele burada ...

Biz mükemmel çocuklar yetiştirmeye çalışıyoruz hatasız, günahsız, hiç düşmeyen hep başarılı.

Suda koşmak, havada uçmak diyelim o kadarda kolay değil azizim, bizim gerçeğimizle çocukların gerçeği farklı ilerliyor. Ne yazık ki…

81f98e74-caf4-43c6-98b3-01dcb61b1e46

Bir bakıyoruz, beş yaşında olan çocuğun 25 yaşındaki hayatı planlanıyor. Okulu, yaşadığı şehir, edineceği meslek! Ve önemli bir nokta daha, kendi egolarımızı yüklüyoruz çocuklara ve gençlere. Çocuklar işsiz olsun demiyorum efendim, işleri olsun, emeği, kazanmayı görsün öğrensinler, bilsinler, okusun üstelik,... Hem de bol bol okusun, okudukça hayatı anlasın, insanları tanısınlar lakin bir diplomaya, bir okula bağlamayın çocukların geleceğini. Bırakın bir çocuk işini en iyi yapan olsun illa anne babanın arzuladığı, hayalini kurduğu bir okul bitirmesi gerekmiyor. İnanın bu meslek ve gelir takıntısı bizde had safhada. Ne zaman insanlara ne iş yaptığını, hangi okulu bitirdiğini sormaktan vazgeçersek işte o zaman kalifiye insan gücüne ulaşacağız yoksa hep şikâyetlere devam edeceğiz. Unutmayalım; çocuklarımızın hangi işi yaptığı önemli değil, mutlu olduğu, keyif aldığı bir işi yapıp yapmadığı önemli. Hangi okulu okuduğumuz değil, ne kadar okuduğumuz önemli. “Okumanın Gücüne” inandığımız bir gelecek diliyorum bizlere ve çocuklarımıza.