“Türk eriyiz, silsilemiz kahraman…
Müslümanız, Hakka tapan Müslüman.
Putları Allah tanıyanlar, aman,
Mescidimin boynuna çan asmasın.
Âmin desin hep birden yiğitler,
“Allah-u -Ekber” gökten şehidler.
Âmin, Âmin Allah-u Ekber!”
 Mehmet Akif / Askerin Duası

Osmanlının, marşla tanışması 19. Yüzyılda, 2. Mahmut döneminde başladı. Henüz millet olamamış bu ümmet toplumunda insanlar, padişahın kullarıdır. O yüzden o dönemde yazılıp bestelenen marşlar, padişahların adıyla anılırdı. Donizetti Paşanın, Mahmudiye ve Mecidiye marşları ile Necip Paşa’nın yaptığı Hamidiye marşı gibi…

Mustafakemalpaşa Seçime Giderken Mustafakemalpaşa Seçime Giderken

Kurtuluş savaşı başladığında, o yüzden bir millî marşımız yoktu. Sözlerini,  Akif’in yazdığı ve Ali Rıfat Çağatay’ın bestelediği “Ordunun Duası” tüm askerî birliklerde okutulan tek marşımızdı.  25 Ekim 1920’de Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde Maarif Vekili Dr. Rıza Nur imzasıyla, “Şairlerimizin nazar-ı dikkatine” başlıklı bir duyuru yayımlandı. Bu duyuruda: “Türk devletinin ebedîliğini, Anadolu milli mücadelesinin ruhunu ve Türk’ün bağımsızlık aşkını dile getiren” bir marşın yazımı için yarışma açıldığını belirtiyor ve şiirlerin, 25 Kasım’a kadar Maarif vekâletine iletilmesi isteniyordu.

Birinciliğe değer görülecek olan şiir için, 500 TL ödül konulmuştu. İleride, bu seçilen şiirin marş olarak bestelenmesi için de, 500 TL ödüllü, ikinci bir yarışma düzenlenecekti. Şiirler verilen tarihte bakanlığa ulaştırıldı. Toplam: 724 şiir… Değerlendirme komisyonu, şiirleri tek tek incelemiş; fakat birinciliğe değer bir şiir bulunamamıştı. Yeni Maarif vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, özellikle Mehmet Akif’in bu yarışmaya katılmasını istiyordu.

Akif, “Ben para ile milli marş yazamam” diyerek, gelen teklifleri kabul etmiyordu. Sonunda, para ödülü konusunda kendisi ne karar verirse ona uyulacağı yolunda güvence verilince, oturup 10 gün içinde 9 dörtlük ve 1 beşlikten oluşan 41 dizelik İstiklâl Marşı’nı yazıp komisyona gönderdi. Şiir, 17 Şubat 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde ve Sebilürreşad dergisinde basıldı.

Artık aranan “İstiklâl Marşı” bulunmuştu. 1 Mart 1921’de şiir üzerinde meclis görüşmeleri başladı. Bu görüşmelerden 12 gün sonra, Kahraman Ordumuza ithafıyla başlayan şiir, 12 Mart 1921’de Meclis kürsüsünde tekrar okunarak sonunda, alkışlar arasında, oy çokluğu ile Türk milletinin resmi “İstiklâl Marşı” olarak kabul edildi.

Atatürk o gün şiirle ilgili düşüncesini şöyle açıklamıştı: “ Bu marş, bizim inkılâbımızın ruhunu anlatıyor. İstiklâl marşında davamızın anlatılması bakımından büyük manası olan mısralar vardır. En beğendiğim yeri şu mısralardır: ‘ Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet / Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl’ Benim bu milletten asla unutmamasını istediğim mısralar işte bunlar. Bu demektir ki; Türk’ün hürriyetine dokunulamaz.”  

İstanbul maarif müdürlüğü tarafından düzenlenen ve 55 eserin katıldığı beste yarışmasında Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi birinciliğe değer bulunsa da bu resmen onaylanmadı. Yine de 1930 yılına kadar İstiklâl Marşımız bu beste ile seslendirildi. 1930’da beste değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi, Osman Zeki Üngör’ün bestesi resmen kabul edildi.

Mehmet Akif Ersoy’u bir kez daha rahmetle ve minnetle anarken, son sözü de kendisine bırakmak istiyorum:

“O şiir, milletin o günkü heyecanının kıymetli bir hatırasıdır. O şiir, bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Ben de yazamam. Onu yazmak için, o günleri yaşamak lâzım.”

“ İstiklâl Marşı’nın ruhu ebediyen yaşasın ve Allah, bir daha bu millete İstiklâl arşı yazdırmasın.”   

Editör: Haber Merkezi