Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. İkinci yılın sonunda okuldan ayrılarak Vatan Gazetesi’nde muhabir olarak çalışmaya başladı.
Uğur Mumcu’nun “Cadı Kazanı” diye tanımladığı 40’lı yıllar içinde, kız arkadaşının İtalyan casusu olduğu anlaşılınca, o da tutuklanarak Ankara Cezaevine konuldu. Cezaevinde iken “Bir Hukukçu” veya “Mehmet Yanık” müstear adlarını kullanarak Vatan Gazetesi’nde ve dönemin Akbaba, Karikatür, Dolmuş, Papağan gibi ünlü mizah dergilerinde yazmaya devam etti.
1951 Genel Affı ile cezaevinden çıkınca, yine çalıştığı gazeteye döndü. Cezaevi yıllarındaki gözlemlerinden ve yaşadıklarında yola çıkarak “Mapusane Çeşmesi” adlı, o ünlü romanını yazdı.
Ardından, yılları bulan gazetecilik deneyimi ve iki yıllık hukuk eğitiminin verdiği hukuk bilgisini birleştirerek ve kimliğini gizleyerek, İstanbul’un yeraltı dünyasını keşfetmek için yola çıktı.
Her büyük şehirde olduğu gibi İstanbul’da da bir yeraltı hayatı vardı. Batakhaneleri yöneten örgütlerin çalışma yöntemlerini, ağlarına düşürdükleri kurbanları, bunların feci akıbetlerini yakından gördü. Sonra bu gördüklerini, duyduklarını, bizzat yaşadıklarını 1957 yılında, Vatan Gazetesi’nde günlerce yayınladı. Bu yazılara daha sonra “Batakhane İnsanları” adıyla kitaplaştırıldı.
Yazıyı buraya kadar okumuş olanlar, Adnan Veli’nin, Şair Orhan Veli Kanık’la bir bağlantısı olduğunu anlamış olmalı. Yine de kısa bir açıklama yapmam gerekiyor. Evet, Adnan Veli Kanık, Orhan Veli Kanık’ın kardeşidir ve abisinden üç yaş küçüktür. Bir de kız kardeşleri var: Firuzan Yolyapan… Şair Orhan Veli, 1950’de 36 yaşında iken aramızdan ayrılmıştı. Kendisini önceki yazılarımdan birinde genişçe anlatmıştım.
Gazeteci ve yazar Adnan Veli Kanık ise 56 yaşındayken, 6 Aralık 1972’de İstanbul’da vefat etti ve Rumelihisarı Mezarlığı’na defnedildi. Her ikisini de rahmetle anarken yazımı bir Orhan Veli şiiri ile bitirmek istiyorum.
İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Târifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum:
"İstanbul'un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalım,
Senin yüzünden bu hâlim."
"İstanbul'un orta yeri sinama;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalım,
Boynuna vebâlim."
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Târifsiz kederler içindeyim