Türk Halk Müziği konserlerinde sunuculuk yapan her insan, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bu dizelerinin yer aldığı “Türküler Dolusu” başlıklı şiirini mutlaka okur. Türkülerimizi bundan daha güzel anlatan başka bir şiir yoktur.
“ Önde zeytin ağaçları / Arkasında yar / Sene 1946 mevsim sonbahar / Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim / Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim / Yar, yar!.. / Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar “ diye başlayan “SİTEM” şiiri de şairimizin, çok bilinen ve okunan şiirlerinden biridir. .
Bedri Rahmi’nin, Zülfü Livaneli tarafından bestelenmiş olan başka bir şiiri vardır ki; o, Livaneli’nin konserlerinde, özellikle, 24 Ocak Uğur Mumcu anmalarında, tüm katılımcıların coşkuyla söylediği bir türküye dönüşmüştür. Aslında bu şiir, Bursa hapishanesinde yatan ve o sırada açlık grevine başlamış olan Nazım Hikmet için yazılmıştır. Şiirin orijinalindeki “Bursa’nın ufak tefek taşları” sözü “Şu sılanın ufak tefek yolları” şeklinde değiştirilmiştir. Türkü şu dörtlükle başlar “Şu sılanın ufak tefek yolları / Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri / Tepeden tırnağa şiir gülleri / Yiğidim aslanım burda yatıyor.”
Bu kadarcık hatırlatma yeterli, sanırım. Artık şair, ressam, yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu daha yakından tanımanın zamanıdır. Bedri Rahmi Eyüboğlu; Babası Mehmet Rahmi Beyin, kaymakam olarak görev yaptığı Görele’de 1911 yılında dünyaya geldi. Babası, TBMM İkinci Dönem, Trabzon milletvekili seçilince, aile 1925’te Trabzon’a yerleşti.
Bedri Rahmi, ailesini şöyle anlatıyor: “ Babam, edebiyattan hoşlanırdı. Çok küçük yaşlarda Victor Hugo’nun adını ondan duyduk. Bütün aileyi etrafına toplar, bize ‘Sefiller’ romanını tercüme ederdi. Kitap okuma zevkini bize babam kazandırdı.” İşte, böyle bir aile ortamında yetişir Bedri Rahmi… Nitekim abisi Sabahattin Eyüboğlu, ileride büyük bir yazar ve çevirmen; kız kardeşi Mualla Eyüboğlu ise, ilk kadın mimarlarımızdan biri olacaktır.
İlk ve orta öğrenimini Trabzon’da tamamlayan Bedri Rahmi ise, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girecek, ileride ünlü bir ressam olmanın yanında, iyi bir şair ve usta bir yazar olarak da Türk edebiyatında yerini alacaktır. Abisi bir gün şöyle diyecekti O’na: “Birader, ya yazıya ver kendini ya resme… Kendi elinle kendini ikiye bölme. Yazık oluyor sana. Yaşını başını aldın, artık bir karar ver; ya yazı ya resim… “
Abisini çok severdi. Abisi ona gerçek edebiyatın ne olduğunu henüz lisede iken öğretmişti, öyle diyordu: “Ben gerçek edebiyatı abimden öğrendim. O, benim edebiyat akademimdi.” Bedri Rahmi, 1931’de Fransa’da, Dijon ve Lyon kentlerinde Fransızcasını yeterince geliştirdikten sonra, 1932’de Paris’e gitti. Orada, dönemin ünlü ressamlarını yakından tanıdı, müzeleri gezdi, ünlü bir Fransız ressamın atölyesinde çalıştı. O atölyede Ernestine Letoni adında Romanyalı bir kadın ressamla tanıştı. İki sanatçı 1936 yılında evlendi. Kimlik değişti, Ernestine Letoni, Eren Eyüboğlu oldu.
Bedri Rahmi; İstanbul’a döndükten sonra mezun olduğu akademide, öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Resim sanatı yanında; Gravür, seramik, heykel, vitray ve mozaik gibi pek çok formatta eserler verdi. Geleneksel süsleme ve el sanatlarından seçtiği motifleri, Batı’nın teknikleriyle birleştirerek özgün eserler yarattı. Ödüllerle, başarılarla dopdolu geçen bir hayat, 21 Eylül 1972’de İstanbul’da sona erdi. Rahmetle ve saygıyla anıyorum.
ESERLERİ:
1) Şiir: Yaradan’a Mektuplar, Dol Karabakır Dol, Tuz, Üçü Birden
2) Deneme: Yaşadım, Resme Başlarken
3) Gezi Yazıları: Canım Anadolu, Delifişek
4) Monografi: Nazmi Ziya
Bedri Rahmi’nin “KARADUT” başlıklı o güzel şiirinin, birinci bölümü ile yazıyı bitiriyorum. Bu şiirin, çok ilginç bir öyküsü de var; belki bir gün onu da yazarım.
KARADUT
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem.
Ağaç isem dalımsın, salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum…
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.