Celile Hikmet, 1880 yılında babası dilci ve eğitimci Hasan Enver Paşa’nın görevli bulunduğu Selanik’te dünyaya geldi. Özel eğitim alarak yetiştirildi. Babası daha sonra Sultan Abdülhamit’in yaveri olarak görevlendirilince, Celile de saray ressamı Fausto Zonaro’da ilk resim derslerini almaya başladı.
1900 yılında, şair Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi. Hikmet Bey, Selanik’te hariciye nezaretinde memur olarak çalışıyordu. Selanik’te ilk çocukları Nazım Hikmet dünyaya geldi. (1902) Baba, yeni görevi gereği, Halep’e tayin edildiği için kızları Samiye, Halep’te doğdu. (1907) İstanbul’a döndüklerinde Celile artık herkesçe tanınan ilk kadın ressamlarımızdan biriydi. Karma sergilere katılıyor kişisel sergiler açıyordu. Nü ve portre resimler yapıyordu.
İstanbul sosyetesinde, sadece sanatı ile değil güzelliği ile de ilgi odağı olan Celile Hanım’ın hayatında yolunda gitmeyen tek şey evliliği idi. Çift, şiddetli geçimsizlik yüzünden ayrılma noktasına gelmişti. Tam o günlerde Celile, Nevruz günü nedeniyle gittiği Kısıklı’daki Bektaşi tekkesinde şair Yahya Kemal Beyatlı ile karşılaştı. Tanışmıyorlardı. Onları orada tanıştıran kişi, şairin yakın dostu, yazar Yakup Kadri’ydi. Celile Hanım’dan çok etkilenen Şairimiz o günlerde onun için “Yollarda kalan gözlerimin nurunu yordum / Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum” diye başlayan, ilk şiirini yazmaya başlamıştı bile. Celile de aynı duygular içindeydi.
Yahya Kemal, Celile Hanım’ın oğlu Nazım Hikmet’in Heybeliada Bahriye Mektebi’nden öğretmeniydi. Okul öğrencilerinden Nazım ve Necip Fazıl gibi şiir tutkunu birkaç öğrenciye, ayrıca şiir dersi de veriyordu. Celile Hanım da oğluna yakın olabilmek amacıyla İstanbul’daki evini kapatmış, Heybeliada’ya taşınmıştı. Şairden, hafta sonları evci çıkan oğluna evde de şiir dersi vermesini istedi. O günden sonra şair, hafta sonları eve gelmeye başladı. Dersten sonra Celile Hanım ve Yahya Kemal birlikte oturup, sanat ve edebiyat üzerine uzun sohbetler yaparak, birlikte zaman geçirmeye başladılar
Celile Hanım ve eşi ayrı yaşıyor olsalar da henüz resmen boşanmış değillerdi. O, kâğıt üzerinde hâlâ evliydi ve çocukları vardı. Haklarında dedikodular çoktan başlamıştı. O yüzden Celile Hanım, zaten yolunda gitmeyen evliliğini bitirme kararı aldı ve kocasından boşandı. Nazım, bu duruma Yahya Kemal’in neden olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle bir gün eve gelen şairin cebine bir not bırakarak evden çıktı. Notta şöyle yazmıştı Nazım: “Öğretmenim olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremeyeceksiniz.”
Yahya Kemal, Nazım’ın kendisine zarar verebileceğini düşünerek bir süre eve uğramadı. Fakat artık dul bir kadın olan Celile Hanım, Yahya Kemal ile evlilik planları yapmaya başladı. Yahya Kemal, yazdığı bir mektupla, evlenmeyi düşünmediğini iletince, ilişki tamamen koptu. Celile Hanım, Paris’e gitti. Orada resim yapmaya devam etti
Bu ayrılık şairimize o güzel” “Sessiz Gemi” şiirini yazdırdı. “Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan / Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol / Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir kol.” Bu şiirdeki gemi, genellikle bir tabut olarak algılanmış ve “Sessiz Gemi” şiiri, bir ölümlünün son yolculuğunu anlatan bir şiir olarak nitelenmiştir. Evet, şiirde bir ölüm söz konusuydu; ama şiir, bir faninin ölümünün değil, büyük bir aşkın ölümünün şiiriydi.
Yıllar, böylece geçip gitti. Yahya Kemal hiç evlenmedi. Atatürk’ün daveti üzerine 1922’de gittiği Ankara’da farklı dönemlerde; Urfa, Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul milletvekilliği yaptı. Bazı yabancı ülkelerde elçilik ve büyükelçilik görevlerinde bulundu. Hiç evlenmedi, Hiçbir zaman bir evi bir yuvası olmadı. Ankara’daki yıllarında Ankara Palas’ta, İstanbul yıllarında ise yıllarca Park Otel’de kaldı. 1958 yılında ölünce, Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi.
Nazım Hikmet’e gelince… O, ünlü bir şair oldu ve 1938’de askeri isyana teşvik etme suçlamasıyla yargılandığı mahkemede 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde yattı. 1950’de cezasının 12. Yılında, cezaevinde açlık grevine başladı. Annesi Celile Hanım bu gelişmeler üzerine, oğluna destek olmak amacıyla İstanbul’a geldi.
Önce Yahya Kemal’e bir mektup yazarak yardım istedi, fakat bir yanıt alamadı. Bu kez, üzerinde “Oğlumu Kurtarın” yazılı bir pankartla Galata Köprüsü üzerinde oğlunun af edilmesi için imza toplamak amacıyla bir eylem başlattı. Çok yaşlanmıştı. Gözleri görmüyordu. O sırada köprüden geçen Yahya Kemal’in onu görmezlikten gelip, Nazım için bir imza vermeden geçip gittiği söylendi. Celile, 1956 yılında Ankara’da öldü.