Evden çarşıya, çarşıdan eve olan gidiş gelişlerini, hep aynı güzergâhta yapan bir insan, yaşadığı yeri yeterince tanıyamaz. Ara sıra yolunu değiştirip farklı mekanlara, farklı cadde ve sokaklara inmek gerekir. Ancak o zaman yeni yerler, yeni insanlar, yeni yüzler görebilir, yaşadığınız yeri daha iyi tanıma fırsatı yakalamış olursunuz. Ben bu yöntemi sıkça uygularım.
Geçen hafta, uzun zamandır geçmediğim arka sokaklardan birinde ilerlerken; pek çok şeyin değişmiş olduğunu fark ettim. Bazı iş yerleri kapanmış; yerlerine, farklı hizmet sunan yeni iş yerleri açılmış. Bu iş yerlerinden biri dikkatimi çekiyor. Vitrini doldurup kaldırıma kadar taşan
ahşap el sanatları ürünlerinin sergilendiği iş yerine yönelip o, birer sanat harikası olan ürünleri inceliyorum.
Neler yok ki içlerinde… Raflar, kapı ve duvar süsleri, ekmeklikler, açık ve kapalı anahtarlıklar, çeşit çeşit dekoratif objeler, Hint penceresi aynalıklar, ahşap kuş yuvaları, çekmeceler, sunum tahtaları, şamdanlar, resim çerçeveleri, dikiş malzemesi kutuları… Saymakla bitecek gibi değil.
İş yeri sahibesi olduğunu tahmin ettiğim bir bayan, içeriden benim ilgilendiğimi görmüş olmalı ki; kapıyı açıp dışarı çıkıyor ve: “Hocam buyurun, içeriye de bakabilirsiniz.” Diyor. Bakıyorum, tanıdığım biri... Bir öğretmen arkadaşımın eşi, Gülcan Hanım. İçeri geçiyorum. Eşi, emekli öğretmen Necip Çelik de içerdeymiş. Selamlaşıyoruz. Oturma yerindeki koltuklara geçip oturuyoruz.
Gülcan Hanım’ın kahve teklifine hayır diyemiyorum. Kahveler geledursun, ben şaşkınlık içinde etrafa bir göz atıyorum.
Küçük bir dükkân göreceğimi beklerken, koca bir atölye ile karşılaşınca, haliyle şaşırıyorum. Orta yerde upuzun bir tezgâh… Bir köşede, gelen konukları ağırlamak amacıyla oluşturulmuş küçük bir oturma alanı. Yan tarafta bir mutfak ve her yerde yüzlerce ahşap ve polyesterden üretilmiş eseri… Tavana kadar yükselen raflarda ahşap
boyamada kullanılan değişik renklerde vernikli boya tüpleri… Tezgâhta; değişik iskarpelalar, matkap, vernik, mengene, oval ve düz yontma bıçakları, törpü, ve çoğunu yeni gördüğüm bir yığın araç-gereç…
Tanıdığım emeklilerin pek çoğu, üretimden kopmuş; “Biz artık unumuzu eledik, eleğimizi duvara astık” anlayışıyla anlamsız bir yaşamı deneyimlerken, Gülcan Hanım ise aksine, çok doğru bir karar vermiş. Bu kararıyla; üretimden kopmadan, hayatla bağını koparmadan hem kendisinin hem ülkesinin değerlerine değer katmaya devam ediyor. Takdir edilip, saygı duyulacak bir davranış. Kendisini ve onu çıktığı bu yolda yalnız bırakmayan değerli eşini içtenlikle kutluyorum.
Günün sonuna yaklaşıyoruz. Dükkânda bir hareketlilik yok. O yüzden rahat rahat kahvelerimizi yudumlarken bir yandan da -sorularım üzerine- bugünlere nasıl geldiği anlatan Gülcan Hanım’ı dinliyorum.
“Ankara Üniversitesi İşletme Fakültesi çıkışlıyım” diyerek başlıyor anlatmaya. “Aldığım eğitimin şu an yaptığım işle bir ilgisi yok. Bu işi yapacak bir yeteneğimin olduğunu da bilmiyordum. Ben mezuniyetimden sonra aldığım eğitim doğrultusunda, maliye bakanlığı bünyesinde göreve başladım. 23 yıllık hizmetimin sonunda, muhasebe şefi kadrosundan emekli oldum. Her emekli gibi, başlangıçta bir boşluğa düşmüş gibi hissettim. Baktım böyle olmayacak. Emeklilik yıllarımı daha verimli şekilde geçirebilirim diye düşündüm. Ne yapabileceğim konusunda kesin fikrim yoktu; ama mutlaka bir şeyler yapmalıydım.
Bu düşünce ile halk eğitim merkezinin açmış olduğu, ahşap boyama kursuna katıldım. Ahşap, çok ilgimi çekti. Bu çalışma, bu kadarla kalamazdı. Kendimi özel çabalarımla geliştirmenin yollarını aramaya başladım. Bu amaçla, yurt içinde, yerli ve yabancı ayırımı yapmadan ulaşabildiğim tüm, bu işin duayeni olan insanlardan eğitimler aldım. Sonunda usta öğretici olarak BUSMEK, Uğur Böcekleri ve Halk Eğitim Merkezi kurslarında sekiz yıla yakın bir süre, usta öğreticilik yaptım.
Bu çalışmalardan kazandığım parayı biriktirerek, onunla; ahşap objeler, boyalar ve gerekli aksesuarlar aldım. Bu malzemeyle edindiğim üç yüz parçalık ürünü, iki yıl içinde boyayarak ilk kişisel sergimi açtım. Sergideki ürünlerin tümünün satışından elde ettiğim parayı da öteden beri hayalini kurduğum sosyal sorumluluk projesi kapsamında, lösemi hastası çocuklar yararına, LÖSEV’E bağışladım.
İkinci bir hayalim daha vardı; kendi ahşap boyama atölyemi açmak… 2019 yılı aralık ayında o hayalimi de gerçekleştirdim. Pandemi öncesinde çocuklar ve yetişkinler için burada kurslar açıp, eğitimler verdim.
Atölyemde şu an; geri dönüşüm işleri, sipariş ahşap ve polyester boyama işleri, EBRU ENER vernikli boya bayiliği, ahşap ve polyester ürün satışları, dekoratif ürün boyama danışmanlıkları vermekteyim.
Burada yaptığımız çok daha önemli bir iş var: o da, âtıl durumda olan ve insanların eskidi artık diyerek çöpe attıkları eski mobilyaları tekrar revize edip, onları yeniden tasarlayarak, kullanılabilir duruma getirmek. Bana göre hiçbir şey çöp değildir, tekrar tekrar dönüştürülüp kullanılabilir.” Hem sunulan kahve için hem bu güzel sohbet için teşekkür ediyor, kendilerine başarılar dileyerek ayrılıyorum.
Editör: Haber Merkezi