Deprem ve Edebiyat
TEVFİK FİKRET: (1867-1915)
Osmanlı dönemi Türkiye’sindeyiz… Şubat 1898. Balıkesir ili bir depremle sarsılır. Çok fazla can kaybı olmaz; ama büyük bir yıkım söz konusudur. Özellikle, merkeze bağlı yakın köylerde… Tevfik Fikret, Servet-i Fünûn dergisinde, “Verin Zavallılara” başlıklı şiirini yayımlar.
VERİN ZAVALLILARA
Zelzelede harap olmuş bir köy, şu yanda bir çatının
Çürük direkleri dehşetle fırlamış, öteden
Çamur yığıntısı şeklinde bir zemin katının
Yıkık temelleri gözüküyor, uzakta bir mesken
Zemine doğru eğilmiş, hemen yıkılıp gidecek
Önünde bir kadın… Oof, artık istemem görmek!
Bu levha, kalbimi tahrik içinse, kâfidir
(…)
Sizin de kalbiniz elbet acır değil mi?
Verin, verin şu dullara, yoksul kalan şu eytama (yetimlere)
Verin inlemesine son, şu bir yığın beşerin.(insanın)
NAZIM HİKMET (1902-1963)
27 Aralık 1939… 7,9’luk Deprem buz kez Erzincan’ı vurur. Can kaybı, yine resmi rakamlara göre: 32.968 yaralı sayısı: 100.000… Yıkılan bina sayısı: 116.720… Bu büyük felâket yaşandığında Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi’ndedir. Ne duvarlar engel olabilir Nazım’a ne uzak mesafeler… Duygularını bir şiirle ifade eder… Çok şey yapmak ister; ama eli kolu bağlıdır. Şiirini bitirdikten sonra, altına şu güzel sözleri ekler. “Kesemden verecek şeyim yok; yüreğimden verdim.” Daha ne vereceksin be usta? Verilecek en güzel şeyi vermişsin. Yüreğine sağlık.
Kara Haber - Nazım Hikmet
Erzincan'da bir kuş var
Kanadında gümüş yok.
Gitti yârim, gelmedi
gayri bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasın da kimler ağlasın...
Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırtüstü yatan ölüler
akşam olur tandıramaz
ateşini yandıramaz...
Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya,
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler
yan yana sırtüstü yatan ölüler...
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
ak peynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırtüstü yatan ölüler...
(1940)
Bunlar da ilginizi çekebilir