Nevruz Gönüllerimizi Birleştirsin
ÖN BİLGİ: 28 Eylül-2 Ekim arasında Abu Dabi’de, hükümetler arası toplanan Birleşmiş Milletler’ Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, Nevruzu, Dünya Manevi kültür mirası listesine aldı. 2010 yılında toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 21 Mart’ı, 3000 yıldan beri kutlana gelen bu, Pers-İran kökenli günü; “kuşaklar arasında ve aileler içinde barış ve dayanışmanın yanı sıra, uzlaşma ve komşuluk değerlerini teşvik ettiğini” belirterek, “Dünya Nevruz Bayramı” olarak kabul etti.
Nevruz sözcüğü; Farsça’da; Nev: (yeni), Ruz: (gün), sözcüklerinin birleşmesiyle oluşan ve “yeni gün” anlamına gelen bir sözcüktür. Neden Yenigün? Çünkü yeni bir başlangıcı anlatmaktadır. Mart; kuzey yarımkürede, uzun süren ve âdeta hayatı durduran/donduran uzun bir kışın ardından, doğanın yeniden dirilişinin ve baharın gelişinin habercisi olan bir aydır. Mart, ayni zamanda Pers- İran güneş takviminde, yılın birinci ayıdır. 21 Mart’ın, başka bir özelliği ise, bahar ekinoksunun (gece-gündüz eşitliği) gerçekleştiği bir gün olmasıdır.
Nevruz Bayramı; Türk/İslâm dünyasında kutlanan bir bayram olsa da, ortak bir mitolojik ve kültürel temele dayanmamaktadır. Değişik ülkelerde, değişik gerekçelerle kutlanmaktadır. Bu durumu, bazı ülkelere bakarak örneklemeye çalışalım:
TÜRKLER’DE NEVRUZ: Orta Asya Türk dünyasında nevruz kutlamalarının kökeni, Göktürklere ve Ergenekon destanına dayanır. Tatar Hanı, Sevinç Han, farklı boylardan aldığı destekle kurduğu büyük bir orduyla, Oğuz Han soyundan İl Han ile yapılan savaşta İl Han’ın ülkesindeki herkesi öldürür. Sadece İl Han’ın küçük oğlu Kayan, hanımı Nüküz ve bir yeğeni kaçarak kurtulurlar. Tekrar obalarına dönmek istediklerinde ise, çıkış yolunu bulamazlar. Zorunlu olarak orada geçirdikleri 400 yılın ardından, çoğalan ve artık oraya sığamaz duruma gelen Türkler, bir bozkurdun girip çıktığı dar bir geçidi fark ederler. Bir demircinin, demir dağı eriterek genişlettiği bu geçidi kullanarak, Ergenekon’dan çıkarlar.. Nevruz Bayramı, işte o Ergenekon’dan çıkışın kutlanışıdır. O yüzden kutlamalarda ateşler yakılır, örs üzerinde temsili demir dövülür.
KÜRTLERDE NEVRUZ: Kürtlerin nevruz kutlamalarının kökeni de KAWA adlı bir başka demirci ustasına dayanıyor. Bu anlatı, Pers-İran destanı Şehnâme’de adı geçen Kawa’nın bir başka bir versiyonudur. Buna göre; Pers ülkesinde hüküm süren Asur Kıralı Zukak (Dahhak), çok zalim bir Kral’dır. Omuzlarında taşıdığı iki yılanı genç erkeklerin beyinleriyle beslemektedir. Kral’ın zulmü sonunda insanları isyan etme noktasına getirir. Bu isyanın önderi olarak kabul edilen ve kalan tek çocuğunu Dahhak’a yedirmek istemeyen demirci Kawa, demir dövdüğü çekici ile bu kralın başını parçalamak suretiyle, halkını bu zalimin zulmünden kurtarıp özgürleştirir.
İRAN’DA NEVRUZ: İran’daki Nevruz Bayramı, efsanevi İran şahı Cemşid’e dayandırılır. Tarihçilere göre Cemşid, avcı-toplayıcı düzenden, yerleşik düzene geçiren ve böylece tarım ve hayvancılığın yolunu açan kraldır. Tarım düzenine geçen insanlar, kışın ardından gelen baharla birlikte, doğanın canlandığını, hayvanların çoğaldığını, bolluk günlerinin geldiği görmüş, bu gelişmeler karşısında coşkuya kapılmış ve her yıl, bu yeniden doğuşu kutlamaya başlamıştır. İkinci bir anlatıya göre de nevruzun kaynağı, eski İran dini olan Zerdüştlüğe dayanmaktadır. Baharın gelişini, aydınlığın karanlık üzerindeki zaferi olarak gören ve değerlendiren, Zerdüştlük diye de bilinen (Mecusilik) inancında bu gün (21 Mart), dinî bayram olarak kabul edilmiştir.
SONUÇ OLARAK:
Nevruz, Bahailik inancında da dini bayramdır ve öncesinde oruç tutulur. Alevi-Bektaşi inancında Hz. Ali’nin doğun günüdür. Kimine göre Âdem Peygamberin yaratılışı, kimine göre, Nuh tufanının sona erdiği gündür. Rivayet muhtelif. Ne olursa olsun, hangi ülke, hangi gerekçeyle kutlamış olursa olsun, bugün insanlığın ortak bir değeri olan Nevruz günü, barışın ve kardeşliğin günü olsun.
Yakılan ateşlerin üzerinden atlayarak, kötü ruhları kendisinden uzaklaştırmaya çalışan insanların dilekleri gerçek olsun. Birlikte gülüp oynayan; birlikte yiyip içen insanların bu birliği ve dayanışması hiçbir zaman bozulmasın. Farklı inanç ve etnik kökenlere sahip olan insanların, bir doğal felâket karşısında tek yürek olup “İNSAN” kimliğini öne çıkararak gösterdikleri birlik ve dayanışma, unutamamamız gereken bir ders olsun.
Bunlar da ilginizi çekebilir