Gülşah Ercenk tarafından “Saç Örgüsü” adıyla dilimize çevrilen ve Yan Pasaj Yayınları tarafından yayımlanan bu eser, yazarın ilk romanıdır. Bu ilk roman, Fransa’da bir milyon satış rakamına ulaşmanın yanı sıra, 45 dile çevrilmiş ve 9 ödül almış.

183 sayfalık romanda; üç farklı ülkeden, üç farklı kültürel ve sosyal çevreden seçilmiş, üç kadın var…  Birbirinden habersiz ve ayrı dünyalarda yaşayan, kaderlerine razı olmayıp “Hayır” diyebilen, toplumun kendilerine reva gördüğü yaşam tarzına karşı savaşmaya karar veren üç mücadeleci kadın:  Giulia (İtalya), Sarah (Kanada) ve Smita (Hindistan) …

Yazar; Bin Bir Gece Masallarını anlatan Şehrazat gibi… Smita’yı 4-5 sayfa kadar anlattıktan sonra, onu bir yerde bırakıp Sarah’a geçiyor. Onu aynı sayfa sayısı kadar anlatırken tam merak uyandıran bir noktada kesip, Giulia’ya geçiyor. Tıpkı bir kadının saçını örer gibi… Saç örgüsünde, bir tutam saçı üç parçaya ayırdıktan sonra, o paçaları birbirine dolayarak birleştirme işlemi nasıl tamamlanıyorsa, bu romanda da yazar, öyle bir anlatım tekniği uygulanmış.

Siz, Hintli Smita’nın yaşamını okurken, aynı zamanda bütün yönleriyle Hindistan’ı da tanımış olacaksınız. 1 milyar 428 milyon nüfusa sahip; çok dilli, çok dinli, çok tanrılı o dev ülkeyi ve onun Kast sistemini… Yaratılış tanrısı Brahma’nın başından, kollarından, bacaklarından ve ayaklarından çıktıklarına inanılan dört farklı ve kutsal sınıf: Kast sistemi… Sınıflar arası geçişe izin vermeyen katı bir sistem.  Smita ve ailesi ise, bu kast sistemine dâhil edilmeyen, aşağılanan en alt sınıfa, “Dalit” denilen dokunulmazlar yahut görünmezler  sınıfına mensup. Smita’nın bir tek amacı var; yaşadıklarını, kızına yaşatmayacak.

Mustafakemalpaşa'da Millet Kıraathanesi Mustafakemalpaşa'da Millet Kıraathanesi

Kanadalı Sarah, iki kez evlenip ayrılmış, üç çocuk annesi başarılı ve oldukça hırslı bir avukat. Tam bir işkolik. Bağlı olduğu hukuk bürosunda, yaşlı yönetim kurulu başkanının yerine geçmeye en uygun adaydır. Tam terfi alacağı günlerde, kanser olduğunu öğrenir. Bu durumun, kurum içinde terfi almasına engel teşkil edebileceği korkusuyla hastalığını herkesten gizlemeye çalışır. Fakat ne kadar gizlese de durum bir şekilde duyulur ve yönetim tarafından elindeki önemli dava dosyaları kendisinden alınıp rakibine verilir; büro ile yolları ayrılır; fakat o savaşmaya kararlıdır.

İtalyalı Giulia,  babasının yönettiği, 8-10 kadar kadının çalıştığı, dededen kalma peruk atölyesinde çalışan genç bir kadındır. O genç kadın, babasının ölümü üzerine yirmi yaşında, atölyenin yönetimini ve ailesinin geçimini üstlenmek zorunda kalır. Giulia, babasından kalan defterleri karıştırırken, şirketin iflas etmek üzere olduğunu, yakında atölyenin kapanabileceğini öğrenir. Annesi bu durumdan kurtulmaları için kızının bir İtalyan kuaförle evlenmesini ister.

Kızın kafasında ve gönlünde ise Kamal adlı bir yabancı vardır. Giulia, bu açmazdan çıkabilmesi için annesinin önerisini kabul etmeye hazırlanırken, Kamal, kendisine farklı bir çözüm önerisiyle gelir. Kamal biliyordu ki; her gün binlerce Hindu, tapınaklarda, tanrılarına adak olarak saçlarını kesiyordu. Saç kazıtmak, kutsal bir eylem sayılsa da saçların bir kutsallığı yoktu. Kesilen saçlar toplanıyor; kaynak, postiş ve peruk yapımı için pazarlarda satılıyordu. Bunun ticaretini yapanlar da vardı. Acaba, Giulia’nın sorununa buradan hareketle bir çözüm üretilebilir miydi? Giulia için bu demeye değer bir öneriydi. Böylece, hem sevmediği biri ile evlenmek zorunda kalmayacak hem de sevdiği adamı kaybetmemiş olacaktı. Risk almaya değerdi.  

Son günlerde okuduğum en güzel romandı, Saç Örgüsü… 48 yaşındaki Fransız kadın yazar Laetıtıa Colombani’nin romanındaki kurgu, dil ve anlatımdan çok daha önemli olan, o ülkelerin kültürlerini bu denli iyi biliyor olmasıdır. “Hayır” deme gücünü keşfeden üç kadının bu eşsiz hikâyesini özellikle kadın okurlarımıza öneriyorum

Editör: Haber Merkezi