- Yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla benzer sıkıntıları, kaderleri paylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü olmuş kişiler topluluğu.
- Yaklaşık 25 – 30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeği, nesil, jenerasyon…
Z-Kuşağı ile kastedilen, 2000 yılı ve sonrasında dünyaya gelmiş olan insanlardır. Ülkemizde, son zamanlarda bu kuşağın böyle sıkça anılması, biraz da önümüzdeki seçimle bağlantılı. Bu genç insanların hem iş hayatına atılma hem seçimde ilk kez oy kullanma yaşına gelmiş olmaları, kendilerini bir anda ön plana çıkarıyor. Siyasetçilerin gözünde Z Kuşağı demek; 5 milyon, 940 bin, 916 oy demek. Bu da toplam seçmen sayısının %11.8’lik dilimine denk gelmektedir.
Bu kuşakla bağ kurabilmek için önce bu kuşağı yakından tanımak gerekir. Bunun için bolca anket çalışmaları yapılmaktadır. Kimdir bu genç insanlar? Geçmiş hakkında neler biliyorlar? Bugüne nasıl bakıyorlar? Gelecekle ilgili hayalleri, ümitler ve planları nelerdir?
Z kuşağı, teknoloji ile içli dışlı oldukları için, bilgiyi aramaları ve farklı kaynaklara ulaşmaları kolaylaşıyor. Bu da onları daha analitik düşünme konusunda destekliyor.
İnternet ve sosyal medya sayesinde dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri hakkında fikir edinme özelliğine sahip olarak büyüyorlar. Bu yüzden, dünyayı daha iyi anlayabiliyorlar, yaşadıkları ülkeyi farklı ülkelerle kıyaslayabiliyorlar. İnsan hakları, kadın hakları, çevre ve iklim konusunda oldukça duyarlılar.
Bireysel özgürlüklerine son derece bağımlı bir kuşak olarak ön plana çıkıyorlar. Bu konuda kendilerini kısıtlayıcı herhangi bir müdahaleye karşı tepkileri güçlü olabiliyor. Kişisel alanlarına her zaman saygı duyulmasını bekliyorlar.
Toplumsal çevre ya da geniş aile yapıları, Z kuşağının uyum sağlamaktan hoşnut olduğu yapılar değildir. Bireysel hayatını her şeyin önünde tutan bireyler, kendi yollarını çizmek için kararlarını özgürce alma eğiliminde oluyorlar.
Teknolojinin getirdiği kolaylıklar, Z kuşağının her şeyi çok hızlı tüketme eğilimi göstermesine yol açıyor. Bundan dolayı Z kuşağı, izlediği bir diziden tutun, okuduğu kitaba ya da gezdiği bir bölgeye kadar her şeyden kolayca sıkılabiliyor.
Bütün bu özellikler Z kuşağının bireysel düşüncelerini güçlendiriyor ve sosyolojik olarak öz güveni yüksek bir kuşak yaratıyor. Öncesindeki kuşaklara göre farklı bir anlayışla toplumun içinde yer alan Z kuşağı bireyleri söz konusu olduğunda, ebeveynlerinin onları iyi anlaması, doğru iletişim kurulması ve kuşak çatışması yaşanmaması açısından bir hayli faydalı oluyor.
Mantıklı buldukları her şeyi destekliyorlar. “sağ mı sol mu merkez mi liberal mi “ diye bakmıyorlar. Geleneksellikten hayli uzaklar. Diyanet işleri başkanının gençlerin giderek, “Deizme” yöneldikleri konusundaki yakınmasını anımsayalım. Bu kuşaklarla iletişim kurmak X ve Y kuşakları için hiç de kolay değil.
Türkiye’de sandığa gitme ortalaması %80 bandındadır. Z kuşağında bu oran %60’tır. Bunun iki nedeni var: ya beğendikleri bir parti yok ya da siyasete uzaklar, apolitikler.
Sosyal medya üzerinden örgütlenerek, bir şeyleri protesto ediyor olabilirler; ama sandığa gidip oy kullanmaları için, “ciddi” bir olay ya da “”tepki” olması gerekiyor.
Tüm bu olumlu yanlar yanında, bazı olumsuz tarafları da var bu kuşağın. Hızlı ve analitik düşünceye sahip, özgüveni hayli yüksek olan bu gençler, ekip çalışmasına yatkın olmadıkları için bireycidirler. Bilgisayar ve akıllı telefon başında çok uzun zaman geçirdiklerinden, sosyal becerileri zayıftır.
SON SÖZ:
“ Çocuklarınız sizdendir; ama sizin değildir. Onlar, kendilerini özleyen, hayatın oğulları ve kızlarıdırlar. Çocuklarınıza sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.(…) Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz; ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye doğru dönmez.” (Halil CİBRAN)