Yazının başlığında “gezi notları” dedim; ama aslında yaptığım, bir geziden ziyade bir ziyaretti. Eceabat Sağlık Merkezi’nde, 1994’ten bu yana, sağlık görevlisi olarak çalışan kızıma yaptığım, bir haftalık aile ziyaretiydi. Tarih kokan bu kente her gelişimde farklı şeyler görmek beni şaşırtıyor. Yapılan bu çalışmaların, açılan yeni yeni müzelerin, bu yöreyi ziyaret eden insanlarımıza tarih bilinci aşılamak ve geliştirmek yönünden çok yaralı olduğunu düşünüyorum

Bugün, günümüz ekonomik koşullarında herkesin –yurt dışından geçtik- kendi öz yurdunu dahi gezip/görmek şansı olmayabilir. Bu düşünceden yola çıkarak kendi gördüklerimi gidip görme şansı olmayan okuyucularımla paylaşmak istedim. Bu yazımda, Çanakkale Savaşları sırasında, Eceabat ilçesine bağlı Alçıtepe köyünde, Kızılay tarafından yaralı askerlerimize hizmet sunmak amacıyla kurulan sahra hastanesinin günümüzde müzeye dönüştürülmüş halini anlatmaya çalışacağım.

ç1

Fotoğrafta, restore edilmiş ve müzeye dönüştürülmüş olan sahra hastanenin bugünkü durumunu görüyorsunuz. Bahçeye girdiğinizde, görünmeyen bir yerden gelen duygu yüklü bir müzik sizi sarıp sarmalıyor. Sedye ve at arabası ile yaralı taşıyan hastabakıcılar ile yaralı askerleri bahçede gezmeye çıkarmış gencecik hemşireleri görüyorsunuz.

Merdivenleri çıkıp binanın içine girdiğinizde, aynı hüzünlü müzik devam ederken sizler âdeta yaralı askerlerin iniltilerini duyuyor,  kesilmiş kol ve bacaklarını görüyor ve çok zor koşullarda ameliyat yapmaya çalışan yorgun ve bitkin doktorları ve hemşireleri izliyorsunuz

Sizinle birlikte içeri giren kadınlı erkekli bir yığın insan var çevrenizde. Daha önce hiç görmediğiniz ve belki bir daha hiç göremeyeceğiniz insanlar. Fakat şu an, hepsinin,  aynı duyguyu yaşadığını hissedebiliyorsunuz. Yatan askerler birer insan maketi, bunu biliyorsunuz; ama içinde bulunduğunuz ortam öyle manevi bir duyguyla kuşatıyor ki sizi, onları gerçekten daha gerçekmiş gibi görüyorsunuz.

ç2

Bu güzelim vatan için; kimi kolunu yitirmiş, kimi bacağını…  Kimi de tümden hayatını… Girdiğiniz her odada ayrı bir acı, ayrı bir dram karşılıyor sizi. Yüreğiniz daralıyor, gözleriniz doluyor, kendinizi bir anda dışarda buluyorsunuz. Hemşirelerden aldığı  destekle, tek bacağını emanet bir organ gibi sürükleyerek hayata tutunmaya çalışan o askeri unutamıyorsunuz.

ç3

Bahçeden çıkmak üzere giriş kapısına doğru ilerlerken tam karşınızda başka bir anıt karşılıyor sizi. Arkasında, birkaç mezarın göründüğü küçük bir şehitlik… İster istemez oraya yöneliyorsunuz. Anıtın üzerindeki yazıyı okuyunca, Çanakkale Savaşı’nın, bir imparatorluk savaşı olduğunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun mülkü olan ve bugün sınırlarımızın dışında kalan birçok ülkeden insanın gelip bu topraklar için savaştığını hatırlıyorsunuz ve bundan ötürü de tüm o insanları minnetle, şükranla ve rahmetle anıyorsunuz. Anıtta iki dilde yazılmış olan iki yazı dikkat çekiyor:

1.Allah yolunda öldürülenlere “Ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler; ama siz fark edemezsiniz. (2/154)

2.Çanakkale muharebelerinde Bosna –Hersek’ten ve vatanları saydıkları diğer ülkelerden, hayatlarını kaybeden tüm Boşnak şehitlerin anısına (El Fatiha)

ç4