Tarih: 30 Mart 1863. İstanbul’da yaşları 24 ila 38 arasında değişen idealist beş Osmanlı aydını bir araya gelerek bir dernek kuruyorlar. Derneğin adı: Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmîye. Günümüz Türkçesi ile söylersek: İslami Okutma Derneği… Oldukça mütevazı bir amaçla yola çıkıyorlar Hedefleri halktan ve esnaftan alacakları yardımlarla Kapalıçarşı ve çevresindeki çırakları okutmak... Beş kişi tarafından başlatılan bu hareket, Osmanlı Devletindeki ilk sivil toplum hareketidir. Cemiyet, ilk olarak Beyazıt’ta bulunan eski Valide Mektebi’ni onararak derslere başlıyor. Çalışmaların başarılı bir şekilde yürütüldüğü görülünce 1868’de Sultan Abdülaziz’in yaptığı bağışla satın alınan Fatih semtindeki arsa üzerine yeni okul binasının yapımına başlanıyor. Cemiyet daha sonra statü değişikliğine gidiyor ve bundan böyle, sadece çıraklara değil, babalarını yitirmiş zeki ve yetenekli erkek çocuklara da kapılarını açmaya başlıyor. Adında da bir değişikliğe giderek artık Darülşafakat’ül İslamiye adıyla, parasız-yatılı özel okul statüsünde bir okula dönüşüyor. Yeni okul binası, 25 Haziran 1873 tarihinde törenle açılıyor ve 54 öğrenci ile öğretim başlıyor.O gün bir avuç insanın tutuşturduğu o eğitim meşalesi, günümüze kadar karanlıkları aydınlatmaya devam ediyor ve etmeye de devam edecektir. Bugün giderek büyüyen ve gelişen Darüşşafaka Cemiyeti’nin modern ve çağdaş eğitim kurumlarını, o kurumun okullarında eğitim almış ve mezun olmuş bir öğrencinin velisi ile, halen okulun kayıtlı ve devamlı öğrencilerinden birinin, gözlemlerine ve anlatımlarına kulak vererek daha yakından tanımaya çalışalım.
SEVİNÇ ÇAVDAR ANLATIYOR:
"Mustafakemalpaşa doğumluyum. Kız meslek lisesi mezunuyum. 2001 yılında, eşimi bir trafik kazasında kaybettim. Eşim otobüs şoförüydü. Kendi otobüsümüz ve bir hattımız vardı. Oğlumuz Ulaş, ilkokula gidiyordu Çok uyumlu, oldukça zeki ve yetenekli bir çocuktu. Babasını yitirmiş; maddi olanakları yetersiz zeki ve yetenekli çocukların Darüşşafaka’da tam burslu ve parasız-yatılı olarak okutulduğunu daha önce duymuştum. İlçemizden o kurumun okullarında okumuş birçok insan vardı. Bu durumu, ancak babamızı yitirdikten sonra ciddi şekilde düşünmeye başladım. Konuyu etraflıca araştırdım. Oğlumu kendi imkânlarımla çok rahat bir şekilde okutabilirdim; ama çocuğum o okullarda verilen eğitim düzeyinde bir eğitimi, hiçbir devlet okulunda alamazdı. Ertesi yıl, 2002 yılında 3.sınıftaki oğlum, Darüşşafaka okullarının sınavına girdi ve sınavı kazandı. Oğlumla, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi olan yeğenimin yanına gittik. Onun da yardımıyla ön hazırlıklarımızı tamamladık ve kayıt işlemini gerçekleştirmek üzere okula gittik. Bir yıl önce eşimi yitirmiştim ve şimdi de henüz çocuk denecek yaştaki oğlumdan ayrı kalacaktım. Bir anne için, verilebilecek en zor kararı vermiş ve oğlumu bu okula getirmiştim. Artık bu işin geriye dönüşü olmazdı. Fakat bugün diyorum ki; o gün zor ama çok doğru bir karar vermişim. Oğlum o okulda okuduğu süre içinde, en üst düzeyde eğitim aldı. Her türlü ihtiyacı kurumca karşılandı. Orada aldığı eğitim sayesinde; bugün; iki yabancı dili olan, özgüveni yüksek, laik ve çağdaş düşünceye sahip, görev ve sorumluluklarının bilincinde olan bir Türk genci olarak topluma hizmet vermektedir. Darüşşafaka lisesini bitirdikten sonra, Gebze Teknik Üniversitesi, Metalürji ve Malzeme Bilimleri Mühendisliği Bölümünü bölüm üçüncüsü olarak bitirdi. Staj yaptığı SİEMENS firmasında iki yıl kadar part-time çalıştıktan sonra şimdi aynı kurum elemanı olarak hayatına devam etmektedir. Bundan sonra bize düşen, çevremizdeki anne ve/veya babasını yitiren zeki ve yetenekli erkek ve kız çocukları bulmak, sınava girmeleri için teşvik etmek hem çocuklara hem ailelerine yol göstermek ve ayrıca; Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağış yapmak, bağışçılar bulmak olmalıdır diye düşünüyorum. Bir kişinin hayatına dokunmakla çok şeyi değiştirebiliriz.
DURU DENİZ EZEN ANLATIYOR:
Mustafakemalpaşa 14 Eylül İlkokulu öğrencisi iken Darüşşafaka sınavına katıldım. Sınav Bursa/Setbaşı Ortaokulu'nda yapıldı. Sonuçlar açıklandığında kazandığımı gördüm. İyi de bir puan almıştım. Bursa birincisi ve Türkiye on altıncısıydım. Kayıt zamanı geldiğinde babamla İstanbul'a gittik. Okulda önce oryantasyon eğitimine alındık. Rehber öğretmenler bize okulla ilgili bilgi verdikten sonra, okulun tüm birimlerini gezdirdiler. Sınıfları, laboratuvarları, spor salonlarını, müzik ve drama salonlarını, yemekhane ve yatakhaneleri tek tek gösterdiler. Bizimle gelen velilerimizi de ayrıca oryantasyon eğitimine aldılar.Veliler bir gün için okulda misafir edildi. Tüm yeme içme masrafları okul tarafından karşılandı. 48 saatlik bu veli oryantasyonunda, kendilerine okulun özellikleri ve kuralları anlatıldı. Ayrıca veli olarak nasıl davranmaları gerektiği konusunda açıklamalar yapıldı. Biz öğrenciler bu çalışmaya katılmadık. Sonradan babamın anlattıklarından biliyorum. Okulda bir günümüzün nasıl geçtiğini kısaca anlatmak isterim. Zil sesi yok. Sabahları yatakhanelere verilen güzel bir müzikle uyanıyoruz. Kalkış saati 06.45... Temizlik bakımı ve 07:30'da yatakhanelerden çıkış... Yemek saati ardından ders başlamadan önce paylaşım yapıyoruz. Burada bir önceki günün değerlendirilmesi ve bugünün planlanması yapılıyor. Derse başlama saati: 08.00...Haftada 16 saat İngilizce dersi alıyoruz. Derste Türkçe konuşmak yok. Liseye geçtiğimizde tüm dersler İngilizce olarak verilecek.İngilizce yanında ikinci bir yabancı dil de zorunlu. Bu dil Almanca veya Fransızca oluyor. Birini seçmek zorundasınız. Öğlen paydosuna çıkarken, son ders öğretmeninin gözetiminde yemekhaneye gidiyoruz. Öğretmen de yemeği bizimle yiyor. Yemek seçip alabiliyorsunuz. Zaten günde üç övün yemek, üç ara öğünde de kumanya veriliyor. Birinci ara öğünde meyve, ikincisinde çerez, üçüncüsünde pasta, kek, kraker gibi şeyler veriliyor. Akşam 05:30 ile 6:30 arası etüt saati. Her öğrencinin mutlaka bir kulübe üye olması zorunlu. Ben voleybolu seçtim. Önümüzdeki yıl kemana geçmeyi düşünüyorum. Hafta sonları iki katlı üstü açık büyük otobüslerle gezilere götürülüyoruz. Tarihi ve turistik değeri olan yerleri görüyoruz.
Ulaş Çavdar
Sevinç Hanım, " DAÇKALILAR" İşte böyle eğitim alıyorlar" diyor gururla. DAÇKA'NIN açılımını soruyorum. "Darüşşafakalı Çocuklar Kardeştir" diye açıklıyor. Öğrencilerin birer kardeş, öğretmenlerin anne baba olduğu bir eğitim kurumundan söz ediyoruz. Bu üst düzey eğitimle yetinilmiyor ayrıca lise son sınıf öğrencileri dershanelere götürülerek kendilerine ek destek sağlanıyor. Bağışçılarını unutmayan, "Var ettiniz... Varolun.." diye seslendikleri ileri yaşlardaki büyük bağışçıları için huzur evleri bile düşünülmüş. Bu kurumun yaşayabilmesi, daha da gelişmesi ve sayılarının artması duyarlı insanlarımızın desteğine bağlı. Çünkü bu kurum; sadece kişi, kurum ve kuruluşların yapmış oldukları bağışlarla ayakta durabiliyor. Darüşşafakanın sloganını unutmayalım: "Bazı şeyler olmasa da olur; ama eğitim olmadan olmaz."
Sevinç Çavdar / Ulaş Çavdar